Ağustos ayı enflasyonu açıklandı. Tüketici enflasyonu yüzde 18 seviyesine geldi; dayandı. Doğal olarak herkes bu konunun üzerinde duruyor. Fakat ben aylardır bundan daha da kritik bir veriye dikkat çekmeye çalışıyorum.
Ne yazık ki buradaki duyarsızlık, hem tüketici enflasyonunu körüklüyor; hem de açılan makasla birlikte büyük tehlikeleri kapımıza getiriyor. Üretici enflasyonu, nedense kimsenin konuşmak istemediği bir alan olarak kalıyor.
Oysa aylık bazda tüketicinin üç katı, yıllık bazda da neredeyse iki katı fazla çıkan ÜFE üzerinde en çok durmamız gereken konuların başında geliyor. İç piyasası daralan, yurt dışında karlılığı azalan, tek bir pazara sıkışan, ithal ikameli üretim yapısıyla açmazı büyüyen, ödemeler zinciri kırılan ve yıpranan, nakit sıkışıklığı artan reel sektör adeta çatlamak üzere…
Elbette bu rakamların gerçek enflasyonla bağdaşmadığının çok farkındayım. Sadece dolar bazında yüzde 40 devalüasyon yiyen, TL maliyetleri enerji başta olmak üzere açıklanan enflasyonun çok üzerinde artan reel sektörün açmazını görmek lazım. Yani durum, resmi verilere yansıdığından daha kritik. Şüphesiz aynı durum tüketici için de geçerli.
Tüketici enflasyonu yüzde 17,9 iken, üretici enflasyonu yüzde 32,13… Bu makas göz ardı edildikçe hızla açılmaya devam ediyor ve patlama noktasına geldi. Fark açıldıkça yeni zamların gelmesi, enflasyonu tetiklemesi, onun faizi ve doları arttırarak kısır döngüyü derinleştirmesi ve şirket iflaslarıyla birlikte işsizliğin patlaması kaçınılmaz.
İSO 1000 istatistiklerine baktığınızda gelirlerinin büyük bir kısmını finansman maliyetine kurban eden üreticinin, daha fazla yaşama olanağı kalmadı. Halen ortaya konulan çözüm tedbirlerinin gelişigüzel, herkesi kapsayan, amaçsız ve borçlandırmayı tetikleyen yapıda olması mutlaka masaya yatırılmalıdır.
Zira bu teşvik ve kredilerden yararlanabilenler de, işlerini geliştirmek için kullanma lüksüne sahip değiller. İlk fırsatta borçlarını ödemenin yolunu arıyorlar. Bu durumda da sunulan o rakam, heba edilen bir kurşun olarak karşımıza çıkıyor.
Türkiye’nin acilen durumu masaya yatırması ve kriterleri belirleyerek, planlı bir çözüm sürecine girmesi gerekiyor. Esasen burada kullanılabilecek kriterler de oluşturulmuş vaziyette.
Yerli İşletmeler Derneği (YİDER), yerlilik ve millilik meselesini standart altına alacak ve tanımını yapabilecek bir endeks hazırladı. Mildeks ile YİDER Başkanı Erdem Eriş, doğru tanımlamanın yapılabileceğini duyuruyor.
Yerli ve Millilik Endeksi ile şirketlerin faaliyet alanlarındaki tüm parametreler dikkate alınarak, matematiksel verilerle bir skor ortaya çıkarılıyor. Eriş, bu konuda YİDER Akademik Kurulu bünyesinde, çeşitli üniversitelerden bir araya gelen akademisyenlerin çalışmalarını sürdürdüğünü vurguluyor.
Ayrıca bence şu sözü çok önemli: “Ancak ölçebildiğiniz bir şeyi yönetebilirsiniz. Bu noktadan hareketle Mildeks puanlarının önemli bir karar verme ve satın alma kriteri olması gerektiğine inanıyoruz. Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ve kurumları olarak; önce kendimiz, Türk Malı olan ürün ve hizmetlere hak ettiği değeri vermeliyiz.”
Ekonomi yetkililerinin ve bakanlıkların mutlaka bu çalışmaya mercek tutması, başta Eriş olmak üzere reel sektör temsilcilerini önyargısız dinlemesi gereken bir süreçteyiz. Zira halen yöneticilik oynamakta ısrar edilirse, bu ateş hepimizin elini yakacak.
Enflasyon farkı alarm verirken, çözüm diye ortaya konulanların temenniden öteye gitmemesi sorunun ağırlığını daha da arttırıyor. Bu meseleye ya şimdi el koyarız ya da çok daha büyük maliyetlerle karşı karşıya kalırız. Seçim sizin…