Dünya ekonomisinde neler oluyor? Bir tarafta artan korumacılık, öte tarafta gelecek yıl sonuna kadar FED’in muhtemelen 5, 2019 ortasında da Avrupa Merkez Bankası’nın adedini bilmediğimiz faiz artırımları konuşuluyor. Ayrıca Brent petrol fiyatlarındaki gevşeme hiç normal değil.
Brent petrolü anlamak mümkün. Rusya ve İran’ı köşeye sıkıştırmak için yapılan bir hamle olduğu gibi, dünyada daralan pazar ve yetersiz kalan büyümelerin de bir yansıması olarak dikkat çekiyor. Nitekim son açıklama küresel ticaret talebinin son iki yılın en düşük seviyesinde olduğunu ifade ederek, bunu teyit ediyor.
Fakat bizim de aralarında bulunduğumuz 8 ülkeye sunulan geçici muafiyetinin ardından, yani mart ayından sonra bizi nelerin beklediğine ilişkin hiçbir fikrimiz yok. Şayet bu ülkeler de ambargo talebine dahil edilir ve direnemezse, İran Çin gibi alternatiflerle yeni müşteri bulamazsa, petrol fiyatlarındaki yükselme çok olası hale gelir.
Bunun da başta hammadde tedarikinde bizim gibi dışa bağımlı ülkeler adına faturası yüksek olur. Gerçi biz, petrol fiyatları düşerken de darbe yiyoruz. Çünkü üzerindeki vergi yükleri halen çok yüksek seviyede.
Dolar, TL karşısında 7,5’lardan, 5,3 seviyelerine kadar geriledi; Brent petrol fiyatları 80 dolardan 66 dolar noktasına geriledi. Peki siz hayat pahalılığı adına bir rahatlama görüyor musunuz? Göremezsiniz… Çünkü öncelikle dolarda daha önce devalüasyonu yedik. Yani onun maliyeti TÜFE ve ÜFE arasındaki farktan da anlaşılacağı üzere henüz yansımadı.
Petrol fiyatlarına gelince o evlere şenlik. Bizde 3 birim zam yapacakken, 5 arttırıp, 2 geriletiyorlar; sonra da ‘gördünüz mü uluslararası piyasa fiyatları’ diyerek işin içinden çıkıyorlar. Baştan 3 yapsalar görecekleri tepkiyi de böylece yok ediyorlar.
Gelelim dolara… Bakın buradan pis kokular geliyor. Aynı gün ve eş zamanlı yapılan iki açıklamaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Bunlardan birincisi Goldman Sachs’ın, 2019 yılında doların değer kaybedeceğine yönelik öngörüsü…
Açıklamanın aralarına sıkıştırılmış 2018 sonu ve 2019 başında olası yükselme ibaresini bir kenara bırakırsak, bizde haber mutluluk kelebeği şeklinde lanse edildi. İyi bir şey mi? Keşke olsa…
Hemen aynı gün içerisinde uluslararası ölçekteki bir kuruluştan daha açıklama geldi. Morgan Stanley, doların zayıflayabileceğine işaret ederek akıllara şu soruyu getirdi: “Dolar satma zamanı mı?” Elbette bu haberde biz de benzer şekilde yansıtıldı. Dolar düşecek… İyi bir şey mi? Keşke olsa…
Keşke diyorum; çünkü bu durumla ilgili hassas bir kaç nokta var. Birincisi bizim gibi yabancı döviz pozisyon açığı 339 milyar dolar olan ve her yıl cari açık finansmanıyla birlikte 200 milyar doların üzerinde para bulması gereken bir ülke için durum çok değişmez. Yani gerçekleşse ve herkes faydalansa bile biz açıkta kalırız.
Ayrıca dünyada paranın maliyetlendiği bir ortamda, bu denli nakit ihtiyacı olan bir ülkenin ucuz dolar bulabilmesi pek mümkün görünmüyor. İkinci nokta ise garipliği ortaya koyuyor.
Şimdi bu finans kuruluşlarının müşterileri var. Bunlara verdikleri bilgiler için ciddi paralar alıyorlar. Bu durumda sizce onlara verdikleri bilgiyle, kamuoyuna açıkladıklarının aynı olması mümkün mü? İşin doğasına ters.
O zaman eş zamanlı yapılan açıklamayı, biraz da ekonomik gerçekleri dikkate alarak okursanız ortadaki hoş olmayan kokuyu da duyarsınız. ‘Herkes satsın, biz ucuzdan alalım; sonra dolar fırlayınca değerlenmiş haliyle bilançolardaki açıkları kapatalım.’ Sizce olası mı? Bence çok mümkün…
Bu açıklamaları dikkate almayın. Siz kendi gerçeğinizle, gelir – gider kurgunuzla ve yükümlülüklerinizin size anlattıklarıyla ilgilenin. Aksi takdirde Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmayı bırakın, cepleri de soydurmuş olarak filmi tamamlama ihtimaliniz çok güçlü.