Dünyadaki parasal genişlemenin sonlanması ile ortaya çıkan tabloda en çok etkilenen ülkelerin başında geliyoruz. Çünkü yanlış ekonomik politikamız nedeniyle yıllarca sıcak paraya bağımlı hale getirdiğimiz ekonomimizde, çarkın döndürülebilmesi için bu paranın yokluğu sıkıntı yaratıyor.
Esasen FED’in faiz politikası başta olmak üzere, artan jeopolitik riskler ve güvenli limana dönen para, ne yazık ki güncel sorunlarımızı en tetikleyici faktörler haline geldi.
Çünkü bu aynı zamanda borcun döndürülmesi sistemini yürüten taze paranın kıtlaşması, dünyadaki sıkılaşmayla beraber artan risklerle de turizm ve ihracat gelirlerinin düşmesi sonucu doğuruyor.
Eğer parasal genişleme dönemini borçlanma yerine, gelişme için finansman olarak kullanmayı başarmış, kendi kendine yetebilen bir ekonomi yaratarak geçirseydik, bugün çok daha az ürkütücü bir tablo ile karşı karşıya kalabilirdik.
Tüm bu resim içerisinde Türkiye’nin para bulmasını sağlayan üç kaynak kalmıştı. Bunlardan birincisi dünyanın en ucuz kredisini veren, ama karşılığında siyasi taviz koparan IMF… Başvurmamak için her şeyi yapmamız gerekiyor.
İkinci başlık kıtlaşan parayı yüksek maliyetlerle ülkeye çekmek. Bu hem taşıdığımız riskler nedeniyle, hem de pahalı hale geleceğinden daha büyük problemler yaratma özelliğiyle çok riskli. Çünkü getirdiğiniz paranın bırakın kendisini, faizini bile çıkaracak durumu yok.
Üçüncü başlık ise kaynağı belirsiz para. Türkiye çok uzun zamandır buradan giren kaynakla, günlük sorunlarını öteleyen bir fotoğraf veriyor. Bunun çok riskli olduğunu her fırsatta söylüyorum.
Zira kaynağı belirsiz para kullanıyorsanız, haklı ya da haksız bir dizi suçlamaya muhatap kalma ihtimaliniz gündeme gelir. Şimdi Merkez Bankası son dönemdeki net hata noksan (NHN) miktarıyla ilgili bir açıklama yaptı. Buna göre:
“2009 – 2014 yılları değerlendirildiğinde, NHN’nin ilk yayımlandığında yüksek değerler aldığı, ancak yapılan güncellemeler sonucunda ilk açıklanan NHN verisinin iki yıl içinde ortalama yüzde 45, dört yıl içerisinde ise yüzde 80 azaldığı görülüyor.”
Bu ifadenin bir kaç tane farklı anlamı var. Öncelikle gelirler içerisinde bu payın düşmesinin olumlu bir tarafı olduğunu belirtelim. Yarın hakkımızda gündeme gelebilecek bir iddiada riskimiz azalır. Çünkü kaynağı belirsiz para, her zaman saatli bombadır.
İkinci önemli tespit, bıyıklı Türkler açısından olaya yaklaştığınızda, tüm yapılandırma ve aflara rağmen parayı geri getirenlerin aksine, sermayeyi çıkaranların olduğudur. Üçüncü olarak yabancı para miktarında bankacılık sisteminin dışında, körfez kaynaklı gelişte de problemler gözlendiğinin kanıtıdır.
Dördüncü önemli vurgu ise, ihtiyacımız olan döviz miktarını karşılamakta sıkıntımızın itirafı olduğundan, doların olası seyri ile ilgili yukarı yönlü fikir vermektedir. Çünkü Türkiye’nin bu operasyonu gerçekleştirecek nakdi yok. Eldeki mal mülk haraç mezat satılsa da, yetmez.
O zaman ne yapmamız gerekiyor? Öncelikle dış politikamızdan, ekonomik yapımıza kadar her şeyi tekrar masaya yatırmalıyız. Tüketim odaklı kredileri daha nokta atışı, gelir getirici ve ödenebilir işlere yatırmalıyız.
Elbette tüm bunlar içinde gerçekten planlı ekonomiye geçiş için, danışmanlara değil uzmanlara ekonomi politikası oluşturmalıyız. Sıkıntının itirafı olarak nitelendirilebilecek bu açıklama, zaten bakiye mantığından çıkıp, gelir kapısı olarak görülen NHN’nin sağlıksızlığını da hatırlatması bakımından önemli.
Zor bir sürece giriyoruz ve gerçekleri söyleyenlere kızmak yerine, kulak vermeyi denemeliyiz. Çünkü ihtiyacımız olan yöntemler, siyaset üstü bir tavır ve gerçekten öteki olmadan yaratılacak bir kucaklaşma, hissiyat ya da gazlama değil; Atatürk’ün mirası olan akıl ve bilimi gerektiriyor.