Türkiye ekonomisinin belki de yeniden ayağa kalkabilmesi için öncelikli avantajlı sektörü tarım ve hayvancılık. Bu konuda çok büyük bir politik hata yapıldığı açık. Gerek tarımsal, gerekse hayvancılık ürünlerinde neredeyse tamamen ithal ikameli bir hal aldık.
Son olarak Sırbistan’dan ithal edilecek 5 bin ton et herkesin gündeminde. Yalnız bu arada gözden kaçan bir şey var. Son çıkan habere göre Et ve Süt Kurumu (ESK) üzerinden kuzu ve koyun ithalatı da gündeme geldi. Üstelik bunlar karkas olarak satılacak.
Biz ülkece büyükbaştaki hayvan yetersizliğini konuşurken, birden bire gündemin arasına küçükbaş da sıkıştırıldı. Oysa Ekim’in ayının başında Türkiye’nin topraklarının küçükbaş hayvancılık için uygun olduğu belirtilerek, hükümetin bu alandaki desteklerini yüzde 50 arttıracağı duyuruldu.
Söyleyen kim? Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakan Yardımcısı Mehmet Daniş. Tarih: 9 Ekim 2017… Tam bununla ilgili bir umut oluşmuşken, üretimin umudunu yıkmakta mahir Bakanlık, 19 Ekim 2017, yani sadece 10 gün sonra ESK aracılığıyla ithal kuzu ve koyundan bahsetmeye başlıyor.
Destekleyeceğiniz bir şeyi neden öldürmeye oynarsınız? Gerçekten bu soru belki son yılların en kritik ve cevabı bulunamayan sorusu. Çünkü ne vicdan, ne akıl, ne de matematik yanıt bulamıyor.
Birçok uzman Türkiye’nin yeme alışkanlığını değiştirmesi gerektiğini, bu nedenle büyükbaş yerine küçükbaşa dönmemizin zorunluluğunu anlatıp durdu. İthalata gelince büyükbaşta 7 yıl boyunca üretimden içinden başlayıp, karkas seviyesine inen dış alımla ne sorun çözüldü; ne de insanlar ucuz et yedi. Hatta bırakın ucuzlamayı yükselen fiyatların önüne geçilemedi.
Bu senenin başında 19 Şubat’ta TZOB Başkanı Şemsi Bayraktar bir açıklama yaparak, verilerin bu topraklarda 68 milyon küçükbaş hayvan yetiştirmeyi mümkün kıldığını gösterdiğini, bunun da 86 bin ton daha fazla kırmızı et, 1 milyon 64 bin ton daha fazla süt demek olduğunu söyledi.
Aradan geçti 8 ay, bakanlık destekleri arttıracağını belirtip, ardından 10 gün sonra ithal kuzu ile ortaya çıktı. Ne yaptıklarını da bilmiyorlar? Peki sorun sadece burada mı? Hatırlayacaksınız geçtiğimiz dönemde mera ve zeytinliklerin sanayiye, konuta açıklamasıyla ilgili bir tasarı vardı. Büyük tepkiler üzerine geri çekilmişti.
Şimdi 27 Eylül tarihiyle basına yansıyan 130 maddelik torba yasada görüyoruz ki, vergilerle ilgili düzenlemenin içine bu yeniden sıkıştırılmış. Hem de yatırımı, üretimi ve istihdamı teşvik adı altında. Yasanın getirdikleri özetlenirken aynen şöyle deniliyor:
“Teknoloji geliştirme bölgeleri, organize sanayi bölgeleri, serbest bölgeler ve yerleşim alanları içerisinde bulunan sanayi sitelerinin ve münferit sanayi işletmelerinin yerleşim yeri dışına çıkarılması için kuruluş ve genişleme aşamalarında ihtiyaç duyulan mera vasıflı yerlerin tahsis amacı değişikliklerinde yirmi yıllık ot bedelinin alınmaması öngörülüyor.”
Yani katliam ısrarında devam ediliyor. İşin katliam tarafı bir yana, bu küçükbaş hayvancılık açısından da ölüm fermanı anlamına geliyor. Konuyu Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık’a sordum. Aldığım yanıt şu:
“Küçükbaşı ahırda karma yemle besleyemezsiniz. Bunların dışarıda ihtiyacını karşılaması lazım. Yem kaynağı meralardır. Meraları yok ederseniz küçükbaşı da gözden çıkarttınız demektir. Büyükbaş için ucuz yem kaynağı, küçükbaş için hayatın besin noktası olan meraları yok etmek; hayvancılığa vurulmuş büyük bir darbe olur.”
Cevap oldukça açık. Bir tarafta destekliyormuş gibi görüntü verilen küçükbaş hayvancılığın hem meraların sanayiye açılması, hem de ithal koyun kuzu girişimiyle ölüm fermanı okunuyor.
Şimdi tekrar soruyorum: Nereden çıktı bu ithal kuzu? Üstelik ithalat yoluyla büyükbaş üretimini öldürüp, buna rağmen fiyatları düşüremeyen tarım politikası gerçeği ortadayken. Bu meralar, hayvanlar ve üretici size ne yaptı?