Kredi derecelendirme kuruluşu, Türkiye’nin notunu kırdı. Pardon; yatırım yapılabilir durumunu çöp seviyesine indirdi demek daha doğru olacak. Sonra gümbürtü koptu. Nerede? Siyasette…
Muhtemelen bunun ekonomik etkilerini yeni haftayla birlikte önümüzdeki dönemde göreceğiz. Daha önce de birkaç kez yazdım. Bu derecelendirme kuruluşlarının iktisadi gerekçelerle tavır takındığına inanmıyorum. Özellikle son 10 yıldır…
Bunun da Ekim ayındaki NATO Zirvesi öncesinde Türkiye’ye ‘kendine gel’ tavrı olduğu açık. Moody’s ne kadar siyasi davranıyorsa da, bizim siyasetçilerin ve iş dünyasının tavrı da o kadar boş.
Moody’s tüm açıklamalarına rağmen büyük bir ikiyüzlülük içinde ekonomik gerekçelerle not düşürüyor ve bunlar sanki yeni ortaya çıkmış sorunlar gibi davranıyor. Türk siyaseti ve işdünyası da, sanki tüm bu sorunlar yokmuş ve kredi derecelendirme kuruluşu sadece bizi köşeye sıkıştırmak için yapıyormuş gibi davranıyor. Çift taraflı maskeli balo…
Şunu kabul etmek gerekir ki, bu not düşürümünün devamı gelecek. Gerek dünya ekonomisindeki gelişmeler ve biz de dahil gelişmekte olan ülkelerden çıkış gerçeği, gerekse de sıcak para zannettiğimiz borçları aldıklarımızın bölgedeki hesapları nedeniyle bu karşımıza çıkacak.
Yani ortaya öyle bir doğru çıktı ki, neresinden bakarsanız bakın doğru, ama sonucu değiştirmiyor. Çünkü gerçekten de ekonomik olarak söylendiğinin aksine çöp seviyesindeyiz. Bunlar notumuzu arttırırken de öyleydik.
Bugün bundan yakınanların ve işaret parmağıyla bir yerleri gösterenlerin, önce yıllarca ‘yapmayın’ denildiğinde, verdikleri tepkinin, ısrarlı yanlışlarının itirafını yapması gerekir. Yani kredi derecelendirme kuruluşlarının, yemin etse başı ağrımayacağı noktaya nasıl geldik? Bunun da mı üzerini kapatacağız?
Şayet birlik beraberlik söyleminin altına sığınıp, buradaki yanlışlarımızla yüzleşmezsek, ortada konuşulacak bir şey de kalmayacak. İş dünyası ve siyasetçiler yaşananlar yokmuş, bu hatalar hiç olmamış gibi, başarılı ekonomi palavrasını sürdürecekse, bu tavır ancak bu riyâkar tefeci eğilimine yeni kozlar vermeye yarar.
Çıkın ve doğruyu söyleyin. Hata yaptık; beceremedik, sizleri borca batırmalarına neden olduk; ülkede ne var ne yok hepsini sattık deyin. Sorunumuzu kabul edelim ki, artık çözüm için neler yapılabileceği konuşulsun.
Yoksa bugün Moody’s’e kızarsın, yarın öbürlerine… Ama değişmeyen bir gerçek olur. Yaşanan sorun karşısındaki çaresizlik ve devam ettirilmek istenen yalanın ağırlaşan maliyeti. Bir kez, sadece bir kez doğruyu söyleyin, sorunları ve hataları kabul edin de artık çözüm konuşalım.
Çünkü o gün gerçekten milli birlik ve beraberlik duygusuna ihtiyacımız olacak. Bu fırsatı kaçırıp, onu da yeni yanlışlarla kullanılamaz hale getirmeyin. Ama şimdi yine bir takım yağcı takımı çıkıp, ‘siz ne kadar başarılısınız, sizleri anlamıyorlar’ gibilerinden hem iktidarın, hem Millet’in yüzüne bakarak yalan söylemeye devam edecek. Yetinmeyecek belki de bunları yazıp çizdiğimiz için bizleri hedef tahtasına oturtacak. Ama biz yine doğru bildiğimizi söylemeye devam edelim.
Muhabirliğe ilk başladığım yıllarda, bir muhabir arkadaşımla birlikte haber merkezinin camına, kafa patlatıp şu yazıyı asmıştık. Şimdi de bu köşeden sizin duvarınıza asıyorum.
“Muhalefetten korkmayın; var olanı yüceltir. Dalkavuklara dikkat edin; ihanetleri büyük olur.” Hâlâ ders almadınız mı?