Sultan, büyük bir suç işleyerek karşısına gelen adama sorar: “Kırk satır mı; kırk katır mı?” Kırk satırı seçerse idam edileceğini düşünen suçlu, ‘parama geçer hükmüm” diyerek kırk katırı tercih eder.
Bunun üzerine vücudu kırk katıra bağlanan adam, kırbaçlanarak acı içinde farklı yönlere koşan katırlarla parçalanır. Haftanın ilk günü belki hoş olmayan masalımsı bir öykü bu.
Fakat Türkiye’nin faizle ilgili ilişkisi tam da bu noktada. 24 Temmuz Salı günü Merkez Bankası (PPK) Para Politikası Kurulu’nun vereceği faiz kararına yurtdışı yorumlara baktığınızda, hiç de bu anekdotu aratmıyor.
Hoş yurtiçinde de finans piyasalarının aktörlerine baktığınızda çok farklı bir yaklaşım görmüyorsunuz. Şimdi kritik nokta şu: Faiz arttıralacak mı? Bakın iktisadi açıdan faiz artışına gidilip gidilmeyeceğinden bahsetmiyorum.
Büyük bir açmazın ortasında kalan, notu sürekli aşağıya çekilen, düşüşe bankaları ve şirketleri de dahil edilen, görünümü negatifleşen, 401 milyar dolar pozisyon açığı olan, yıllarca uygulanan borç parayla tüketim ekonomisinin bir ülkeyi getirdiği noktadan söz ediyorum.
Salı günkü toplantıda PPK’nın faiz kararı ne olacak? Eğer sabit durursa, hatta çılgınlık yapıp düşürürse, doların tutulması mümkün olmayacak. Ayrıca değerlendirmelere baktığınızda bu tavır siyasi olarak algılanacak ve ipler tamamen kopacak.
Böyle baktığınız zaman arttırması gerektiğini düşünüyorsunuz. Fakat arttırsa da başta TL’nin değer kaybı olmak üzere hiçbir soruna çare olmayacağını görüyorsunuz. Hatta bu artış kesinlikle kimseyi tatmin etmeyecek. Sürekli daha fazlasını isteyecekler.
Şimdi filmi biraz geri sarıp kırılma anına dönelim. Seçim öncesindeki İngiltere seyahatini hatırlayın. Orada yaşananları ve tartışmaları. Lakin kırılma anı bu değil. Hemen arkasından yaşanan olayları dindirmek üzere Mehmet Şimşek ve Murat Çetinkaya’nın yaptığı girişimler, akabinde arttırılan faiz sonun başlangıcı oldu.
Zira o ana kadar biraz didişmeyle de olsa ortada giden bir ilişki vardı. Merkez Bankası küçük hamleler ve söylemle süreci belki çözmeye değil, ama sürüklemeye çalışıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı tartışmanın ardından, salt doları düşürmek için Şimşek ve Çetinkaya üzerinden yapılan hamle ‘beyaz bayrağın çekildiği an’dı.
Çünkü karşınızdakiler elimizin tamamen boş olduğuna ve baskı yapabileceklerine kanaat getirdiler. Sakın bu söylemimden siyasi bir algı çıkmasın. Siyasetin yanlış politikalarının sonucundan ve bu sonuçları da yönetememesinden bahsediyorum.
Geldiğimiz noktada faizi düşürürsek dolar kuru patlar. Faizi yükseltirsek, geçici bir gevşemenin ardından yeniden çıkar ve yeni faiz artışı ister. Çünkü o İngiltere hamlesi Türkiye’yi resmen faiz sarmalına soktu.
Filmin sonu çok farklı gözükmüyor. Sadece zamanlaması adına bazı değişiklikler olabilir. Filmi terse çevirmenin tek yolu ise, faturayı göze alarak gerçekten bir ekonomi programına sahip olup içte ve dışta herkesi buna inandırmak.
İnandırıcı olursanız alacaklı bekler. İnanmazsa icrayı yollar. Kuru hamaset yaparsanız da her fırsatta karşınıza dikilir. Kırk satır mı; kırk katır mı?