Hani bir tabir vardı: Ölümü gösterip; sıtmaya razı etmek. İnsanların çaresizliğinden, ekmek davasından yararlanmak, hatta bunu hukukun içinde normal bir sistemmiş gibi anlatıp, ülkede hukuk güvenliğinin olmadığını unutmak büyük bir hata ve ayıptır.
Reel sektörün hiçbir sorununu halletmeden, işsizlik sıkıntısı çözecek metotlar geliştirmeden, gerek çalışanın, gerekse işverenin karşısındakini istismar etmesini engellemeden, atılacak her adım; daha büyük sorunların kapısını açacaktır.
Tıpkı bu yılın başında yasalaşan ve son olarak yönetmeliği Resmi Gazete’de yayımlanarak çalışma yaşamına dayatılan kiralık işçi meselesi gibi… Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Bu bir insanlık ayıbıdır. Hem de zannedildiği gibi tek taraflı değil; madalyonun iki tarafı açısından da…
Öylesine büyük bir ayıptır ki, 19. yüzyılda kaldırılan köleliği, 21. yüzyılda geri getirmektedir. Bu lafı hamaset olsun diye sarf etmiyorum. Kiralık işçi meselesinde öyle büyük bir utançla karşı karşıyayız ki, işverenin de çalışanın da köleleştiğine şahit olacağız.
İş görmek ya da iş vermek, karşılıklı bir akit meselesidir. Bir taraf üretimini gerçekleştirir; diğeri de bilgisi ve tecrübesi doğrultusunda ücreti, hakları karşılığı emeğini ortaya koyar. Siz şayet yeni bir sistem getirir ve işçi kiralamanın önünü açarsanız, orada bir iş akdinden de, tercih yeteneğinden de söz edemezsiniz.
Ülkede ekonominin kötü durumunu gizleyip, işsizliği makyajlamak için emeği kiralama yolunu açarsanız, belki işsizlik rakamlarınız gerçeğin çok ardına düşer ama çok büyük sosyal sorunların kapısını aralarsınız.
Çünkü güçler dengesizliği ya da kendi içinde dayatmacı bir dengeyi yaratıyorsunuz demektir. 21. yüzyılda çalışanların işyerlerine aidiyet duygusunu arttırmak kafa yorulurken, bunun çalışma mutluluğu ve verimlik adına olmazsa olmaz olduğu kabul edilirken, siz insanları ait olmaktan çıkarıyorsunuz.
Zorlamayla bir başka işletmeye kiralanmak, daha önce de belirttiğim gibi köleliğin geri gelmesidir. İtiraz edemezsiniz; çünkü cebe giren üç kuruşun da riske girmesi korkusunu yaratırsınız. İşte orada birilerini çalıştırırsınız; ama asla verim alamazsınız. Sadece işyerlerinin kendi döndürmekte zorlandığını, işsizliğin patlama riskiyle karşı karşıya kaldığını gizlersiniz.
Sistem bir süre sonra o kadar çığrından çıkar ki, iş hukuku diye bir şey kalmaz. Kimse hakkını arayamaz. Peki ya işverenler… Bugünün ülke koşullarında önce bir rahatlama, sonra baskıyla adam alma, ardından da bozulan çalışma barışının gölgesinde uluslar arası firmalara kurban olma sonucunu yaşarlar.
Yani bu sistem, Türkiye pazarını ele geçirmek ve burada minimum maliyetlerle adam çalıştırmak amacı taşıyan, dünya çapındaki şirketlere köle yaratmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Bir tarafta insanlık ayıbı sergileyip, insanları köle haline getirirsiniz; diğer tarafta baskıyla, rekabet edememe gerçeğiyle ülkeyi üretemez hale sokarsınız.
Şayet böyle olmasaydı; yani ihtiyacı olanın çalışacak kişi bulmasını hedefleseydiniz; İŞKUR’un elindeki işsizleri buraya yönlendirir; işinde gücünde olan insanları ortalığa saçmazdınız.
Bugünden uyarıyorum. Her ne kadar bu iş resmiyet kazandıysa da, hatadan dönmek için çok geç değil. Çünkü bu insanlık ayıbını sergiledikten sonra, nitelikli iş gücünü köle, filmin sonunda sanayicinizi de emekli edersiniz. Elbette üretim gücünüzü de yok ederek.
Bu nedenle işçi kiralama meselesine çalışanlar da, işverenler de itiraz etmeli; sisteme dahil olmak adına yiyecekleri baskıya göğüs germeli, ekonomi yönetimi de çok geç olmadan bu yanlıştan dönmelidir. Hata yapıyorsunuz; bir kez daha düşünün.
Zira tortularıyla yaşamaya çalışan ve yıllar içindeki yanlışlarla yok olma aşamasına gelen çalışma barışı bozulursa, toplumsal mutabakat zaafa uğrar. Bu da bambaşka sorunları kapımıza getirir. Lütfen size dayatılanlarla değil; aklınız ve vicdanınızla bir kez daha bunu düşünün.