Hükümet şimdi de kamu yönetimi adına yeni bir hazırlığın içine girdi. Yansıyan haberlere baktığınızda kamudan emekli olan liyakat sahibi kişilere, CEO, yani üst düzey yönetici ünvanıyla görev tanımı getirilecek.
Öncelikle liyakat sahibi kişinin görevinin başında olması için böyle bir düzenlemeye gerek yok. Şayet yaş sınırını aşmamışsa, elbette arzusu halinde rahatlıkla emekliliğini erteleyerek görevinin başında tutabilir ya da yeni bir göreve atayabilirsiniz.
65 yaş sınırını aşmış olması halinde ise yine aynı durum CEO olarak da geçerli olacaktır. Düzenlemeye baktığınızda süslü laflarla bezenmiş bir yapı. Kurumsal yönetim ilkeleriyle çalışacak bu kişilerle devletin idari yapısını da değiştirecekler.
Yapılan uygulamanın yeni sisteme uyum kapsamında olduğuna dikkat çekiliyor ama söz konusu olan liyakat ise, mevcut tabloya bakarak başımıza neler gelebileceğini tahmin etmemiz zor olmuyor.
Bir önemli gelişme de özel sektörden CEO transfer edilebileceğine dair çalışma… Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Hatta son söyleyeceğimizi başta söyleyelim. Derdiniz birilerine koltuk yaratmaksa, hiç olmazsa şu zor koşullar nedeniyle bu sefer vazgeçin.
Çünkü mesela liyakat sahibi diye nitelendirdiğiniz ve yüksek bedeller ödediğimiz akil adamların, ülkenin başına açtığı terörü alevlendirme belası ortada. Yok, derdiniz CEO ile ülkenin yönetimini düzenlemekse, 2008’deki krizin dünyada CEO’ların yanlışları nedeniyle patladığını hatırlatırım.
Bu kesim, sadece rakamlara ve yüksek kâra odaklandığından bir süre sonra yaptıkları yanlışları görmez ve tartışılmaz olarak nitelendirirler. Sonuç üretimle elde edilen paranın, kumar ekonomisinde heba olması… 2008 krizinden de mi ders almadınız?
Dönelim tekrar ‘kamuda CEO olur mu’ sorusunun yanıtına… Bugün için şirketler adına bile tartışmalı hale gelen bu koltuğu kamuda kullanmamalısınız. Çünkü salt rakamlar ve kâr üzerinden hareket etmeleri doğalarında var. Zira başarılarının göstergesi, kâğıt üzerindeki rakamlardır.
Oysa devlet, yani kamu, sosyal olmak zorundadır. Yapılan bir iş, kendi içinde başa baş, hatta bir miktar zararla bile sonuçlanabilir. Yalnız yanlış anlama olmasın, ‘bir miktar’ dedim. Zira bir birimlik işi 5 birime yapan liyakat sahipleri halen işlerinin başında…
Konumuza dönecek olursak soru şu: Neden? Söz konusu olan devlet yönetimiyle toplam ve toplumsal fayda da verimlilik hesabı içinde değerlendirilir de o yüzden.
Örneğin benim bir tezim var. Özellikle bu iktidarın ardından, seans sayısı uzmanlarca belirlenmek üzere, bedeli SGK’dan karşılanarak, herkesin psikolog gözetiminden geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Zira herkesin kimyası bozuldu.
Düz mantıkla baktığınızda bu büyük bir zarar görülebilir. Ama 80 milyon mutsuz insandan, mutlu ve kalkınan bir ülke yaratamayacağınız için, bu zorunludur. Şimdi siz bunu bir CEO’ya yaptıramazsınız. Zarara muhalefet eder. Lakin elde edilecek toplam faydayı görmek istemez. Zira siz, onun başarısını ne yazık ki rakamla ölçersiniz.
Gelelim; hedeflenen kamunun özel sektör gibi yönetilmesi meselesine… Bence iktidarların en çok aklı burada karışıyor. Özellikle bu iktidar, meseleyi tamamen yanlış anlıyor.
Bir ülkenin kurumlarının özel sektörmüşçesine, liyakat, verimlilik, fayda, çalışanından kamuya kazanç yaratma adına çalışması başka, özel sektör gibi çalışması başkadır.
Ülkeyi özel sektör gibi yönetmek, sosyal yanlarını yok sayarak, şirketmiş gibi idare etmek anlamına gelmiyor. Memleketin kurumlarının performansını büyük politika içinde verimli ve fayda sağlar halde, liyakatla yüceltmek amacı taşıyor.
Zaten bunu yanlış anladıkları için, ülkeyi şirketmiş gibi yönetmeye kalktılar ve sonuç dünyadaki CEO’ların kaderinden farklı olmadı. İktisadi ve siyasi büyük bir iflas… Bunun çok basit bir açıklaması var. CEO, merkeze kârı, devlet insanı koyar. En azından normali böyledir. Bu nedenle kamuda CEO olmaz.