Davos’un başlamasıyla birlikte iyimserlik pompalaması da devreye girdi. IMF küresel büyüme oranlarını arttırdı; PWC araştırması, bizimkiler endişe içinde olmasına karşılık, dünyadaki CEO’ların büyüme konusunda son derece iyimser olduğunu açıkladı.
Parasal genişlemenin süreceği masalı devreye sokuldu. AB’nin toparlandığı, ABD’nin verilerinin iyi geldiği, Çin’in hamle içinde olduğu duyuruldu. Nasılsa insanlar başlık ve spot okuyorlar. Devamında gerçekleri yazsanız da kimse orayı okumuyor.
İşte bu güvenle içte ve dışta iyimserlik fırtınası oluşturuluyor. Tekrarlıyorum: Ekonomide iyimserlik ya da kötümserlik diye bir şey yoktur. Gerçekçilik vardır. Bu bir finans piyasaları jargonudur ve yeni kurbanlar yaratmanın aracıdır.
Çünkü tek hedef portföydeki müşterinin, gün sonunda kazançlı çıkmasıdır. Hiç kimse kusura bakmasın ama durum hiç de hoş değil. Dünya ekonomisi ağır hasta. Sadece herkesin fatura üzerine kalmasın ya da bu filmden zararla çıkmasın uğraşısı var.
Ülkelerin halkları batmış, çıkmış, kimsenin umurunda değil. Daha kötüsü, yıllarca bunun siyasi nemasını toplamış siyasetçiler de ‘kral çıplak’ diyemiyor. Zira bunu dediğiniz anda, geçmiş yıllardaki tablonun büyük bir palavradan, borçlanmadan ve tüketim ekonomisi üzerinden rant devşirmeden ibaret olduğu ortaya çıkacak.
Reel sektör boyutuna baktığımızda zaten iş kontrolden çıkmış. Ya gerçekleri kimse dinlemiyor ya da gerçeğin içinde finansal iyimserlik yaratabilecek cümleler cımbızlanıyor. En güzel örneği PWC’nin CEO’lar araştırması…
Dünyada üst düzey yöneticilerin anketindeki endişeleri ihtiyatlı iyimserlik diye satan bu rapor, endişeye neden olan olayların analizini es geçiyor. Üst düzey yöneticilerin algıladıkları tehlikelere bakın:
Yüzde 40 jeopolitik belirsizlik; yüzde 40 siber tehditler; yüzde 41 terörizm… Türkiye’deki CEO’larda oranlar daha dramatik: Yüzde 64 jeopolitik belirsizlikler; yüzde 67 döviz kurunda dalgalanma ve yüzde 67 terörizm.
Öncelikle bu fotoğraftan nasıl iyimserlik yarattılar; şaşkınlık içindeyim. Ama asıl konu bu değil. Başlıklara baktığınızda gerçek problemin ekonomik faaliyet konusunda iplerin reel sektörün elinden kaçtığı realitesidir.
Sayılan endişelerin hangisi faaliyet konusuyla ilgili ya da işletme yapılarıyla alakalı bir durum? Hangisi yönetilebilir? Hangisine müdahale edilebilir? Mesela işletmelerdeki verimlilik sorun olsaydı; risk yönetimi yapardınız. Bu konuların hiçbirinde dünyadaki üretim ekonomisinin yapacağı bir şey yok.
Sorun sadece büyüklerde değil. Sokağa çıktığınızda da finansmandan satış hacmine, kazançtan tahsilata kadar her alanda sorun yaşayan reel sektör de doları ya da Afrin’i konuşuyor. Çünkü artık gelişmeler kontrolünden çıkmış vaziyette.
Rusya ile kavgalı olduğumuz dönemde, bir deri firmasının yetkilisi bana şunu söylemişti: “Finansmandan pazarlamaya, müşteri ilişkilerinden üretime kadar her şeyimi organize ettim. Ama iki ülke kavga etti ve batma noktasına geldim. Söyler misiniz bu durumda hatam nerede?”
Gerçekten de şu fotoğraf içerisinde bir hatası yok. Dünyadaki siyaset, reel sektörü savunmasız bırakıyor. Ortadaki risklerin hiç biri, bir CEO’nun ya da KOBİ’nin, bakkal Ahmet Amca ya da Terzi Ayşe Teyze’nin yönetebileceği hususlar değil.
O zaman tekrar başa dönüp soruyorum. Reel sektörün risk olarak algıladığı konuların sebebi de, çözümü de tamamen kendi kontrolü dışındaki başlıklardan oluşuyorsa bu neyin iyimserliği?
Onun yanıtını da Davos’ta Ekonomist Robert Shiller veriyor: Piyasalarda hiçbir tetikleyici gerekçe olmadan ani bir düzeltme olabilir. Düzeltme dedikleri finansçı dilinde doğal noktaya gelmek, vatandaş dilinde çöküş. Doğru mu? Yüksek ihtimalle… Çünkü dünya ekonomisi bu haliyle sürdürülebilir değil. Bir yalan makinesi gibi çalışıyor.
Bence Shiller’e kulak verin. Yıllardır Ekonomist Uğur Civelek, yayınlarımızda ya da kendisi köşesinde bu süreci adım adım anlattı. Dilinden yerli ve milli düşmeyip, kendi insanına inanmaktan imtina edenlere duyurulur. Bakın dünyadaki üst düzey yöneticiler ve Shiller de aynı şeyi söylüyor. Belki artık inanırsınız.