Ä°ÅŸsizlik ülkede hızla artmaya devam ediyor. Ekim ayı itibariyle yüzde 11,6’yı gördük. Açıkçası bunun resmi rakam olduÄŸunu ve çoÄŸu insanın iÅŸsiz sayılmadığını da biliyoruz. Yani gerçek oran çok daha yukarılarda…
Genç işsizlik de çok tehlikeli sınırlara yükseliyor. Yüzde 22,3’e dayandı. Bunun henüz geçtiğimiz yılı tamamlamayan rakamlar olduğunu iyi görmek lazım. Yani kasım ve aralık aylarında tehlikeyi biraz daha fazla görmemiz mümkün.
Lakin bundan da önemlisi, 2019 senesinde işsizlik gerçeğinin tüm yönleriyle hayatımıza sirayet edecek olması. Bunu temenni etmem, ama hem dünyadaki ekonomik gelişmeler, hem bizde yaşananlar bu sinyali altını çize çize bize veriyor.
Şimdi bunları yazıp çizmeye, söylemeye başladığımızda bazıları kızıyor. Neden anlattığımızı sorgulayıp, bizleri de ders vermekle suçluyorlar. Öncelikle ülkede gazetecilik değerleri ayaklar altına alınıp, üzerinde tepinildiği, iktidar ile devlet birbirine karıştırıldığı için bazılarının meseleleri yorumlama biçimi de siyasallaştı.
Oysa bir gazetecinin görevi olayları kamuoyuna aktarmak, görülmek istenmeyen bakış açılarını sergilemektir. Bunu da zevk olsun diye yapmaz. Mesleğinin gereği budur. Lakin ülkede gazetecilik şakşakçılığa döndüğü için insanlar da garipsiyor ya da bir bölüm de bunu muhalefet zannediyor.
Ekonomi makyajlanamayacak bir alandır. Rakamlarla ne kadar oynarsanız oynayın, gerçekleri ne denli farklı yansıtmaya çalışırsanız çalışın, günün sonunda gelip size gerçeği gösterir. Çünkü enflasyondan işsizliğe kadar tüm gelişmeler sokakta yaşanır.
Yani bir dış ticaret açığı verisini iş dünyasını susturarak farklı okutabilirsiniz. Ama geçim derdini, işsizliği, eve ekmek götürememeyi yok saydıramazsınız. Bunu ortadan kaldırmak da öyle rakam oyunlarıyla mümkün değildir.
Daha temelde bazı şeyleri değiştirmeniz gerekir ki, hem tansiyon düşsün, hem de sorunun aşılması sağlansın. Türkiye neden işsiz? Bunun işletmelerin yapısından, sektörlerdeki arızalara, katma değer sorunundan nitelikli personel yetiştirmeye kadar birçok sebebi var.
Ama daha temelde sorun, Türkiye’nin gerçekçi bir üretim yapısının olmaması, üreteni de cezalandırmasıdır. Tercihlerini kullanırken istatistikleri esas alması, onları tutturmak uğruna üreticiyi yok saymasıdır.
Ülkede üretimi yok sayarsanız, o gün için düzelttiğiniz rakam, bir süre sonra gizlenemez bir biçimde tekrar önünüze gelir. Finansman probleminden enflasyona kadar her konuda buna şahit olmadık mı? Fakat ısrarla anlanmak istenmiyor.
Üretici maliyetlerini karşılayamıyor; nokta atışı destek vermiyorsunuz. Ulufe gibi para dağıtıyorsunuz. Ülkede et fiyatları sorun yaratıyor ithal ediyorsunuz. Patates öbür taraftan baş gösteriyor; Suriye’den bile ithal ettiğinize anlatmaya çalışıyorsunuz.
Son mesele de soÄŸan… Malum soÄŸan fiyatlarındaki artışı göstermelik baskınlarla çözmeye çalışan, sonuçta da ortada bir stokçuluk olmadığı için baÅŸka maddelerden göstermelik idari para cezalarıyla geçiÅŸtiren bir kafa yapısı var.
Åžimdi iÅŸsizliÄŸin açıklandığı gün soÄŸan ithal etmeye karar verdiklerini açıklıyorlar. Peki niye? Enflasyon rakamları içerisinde ters etki yarattığı için… Bakın bu gerekçe çok önemli. Çünkü halen ‘rakam tutsun para gelsin’ düşüncesiyle çözüm arıyorlar. Ãœstelik dünyadan kullanılabilir maliyetle gelecek para olmadığı gerçeÄŸini de görmezden gelerek.
Trump’un her şeyine laf yetiştiriyorlar da, ülkede üretimi arttırmak için dünyayı bile kızdıracak eylemler içinde olduğunu konuşmuyorlar. Zira bizim istatistik tutturmak gibi bir saplantımız var.
Oysa bugün soğan örneğinden yola çıkarsak Şubat 2018 itibariyle kuru soğanın gümrük vergisini sıfırlayıp önünü açtığınız için, seneye soğan üreticisinin ya da tedarikçisinin yanında çalışan da işsiz kalacak.
Tıpkı otomotivde yabancı sermaye çekerken, yerli parça katkı oranı gibi kriterler koymadığınız için. İthalat yoluyla çözdüğünüz her sorun, bir sonraki dönem hanenize işsizlik olarak yazılır.
Bunu göremiyorsanız; işsizlikle sadece istatistiklerde oynarsınız. Ama vatandaş Rıza ya da Ayşe evine ekmek götüremez. Bu anlayış ne yapar? Ondan da sağlık sigortası primi ister. Başka söze ne hacet?