Cumhurbaşkanı Erdoğan, bankacılara yönelik faiz düşürme çağrısını tekrarladı. Fakat bu çağrıyı yaparken ilginç de bir çıkışı oldu. Türkiye’de işsizliğin yüzde 11’in üzerine çıktığını belirterek “bu ülke bu hale düşmeli mi” diyerek sordu.
Öte yandan bugün de Maliye Bakanı Naci Ağbal, reel sektörde hiçbir sorun olmadığını, çarkların döndüğünü söyledi. Hangisine inanacağınız sizin takdirinize kalmış ama, önce Ağbal’ın hayal dünyasından çıkarak gerçekleri görmesi gerektiğini söylemek gerekiyor.
En azından işlerin bu kadar yolunda olduğu bir reel sektör fotoğrafı var ise, ülkenin Maliye Bakanı’na sorarlar: Neden arka arkaya af çıkarmak zorunda kalıyorsunuz? Vergilerdeki ya da sigorta primlerindeki tahsilat / tahakkuk oranları bile çarkların dönmediğini haykırıyor.
Tekrar Cumhurbaşkanı’nın sözüne dönersek… Ülkede bir işsizlik gerçeği var. Bunun en sonunda kabul edilir aşamaya gelmiş olması, artık saklanamadığının en büyük kanıtıdır. Peki ama işsizliğin bu oranda yükselmesi bankacılık sektörünün suçu mu?
Bir açıdan bakarsanız evet öyle… Çünkü yıllarca dünyanın dört bir tarafından kaynak diye yutturulan borç paraları, sendikasyon adı altında alıp, içte tüketiciye dağıtarak tüketim yaptırdılar. Kuralları kanunları bile zorlayarak, insanların borç batağına batmasına neden oldular.
Hatta tüketici borcu olarak gözüken oranların içinde çok ciddi anlamda esnaf ve KOBİ borcu da bulunmaktadır. Zira ticari başvuruları çoğu zaman reddedildi. Ayrıca içte kredi bulamayan reel sektör de, bu ihtiyacı yurtdışına yönelerek karşılamak zorunda bırakıldı.
Gelinen süreçte yıllık 236 milyar dolar nakit bulmamızı gerektiren fotoğraf, isteyerek ya da istemeyerek ekonomi politikası diyerek yaratıldı. Bunların açılımına baktığınızda ise finans kesiminin bulması gereken paranın, reel sektörün ödemesinin yaklaşık 24 milyar dolara yakın üzerinde olduğunu da hatırlatmakta yarar var.
Yani sıkıntıda olan sadece finans dışı sektörler değil, bizzat finans sektörünün de kendisini… Nitekim bankaların not düşürümleri de bunun en açık göstergesi… Burada bankacılık sistemin net ve ağır bir kusuru var. Ama faturayı bu kesime çıkarmak mümkün mü?
Cumhurbaşkanı’nın üzerinde durmadığı husus bu. Bankacılık sektörü, Türkiye’de iktidarın ekonomi politikasının bir parçası olarak kredi uygulamalarını gerçekleştirdi. Bu süreçte tüketimden toplanan vergiler ve sıcak para ile ötelenen sorunlar, iktidarın işine yaradı. Oluşturduğu ortam, oya tahvil edildi.
Bugün geldiğimiz noktada ödenemeyen borçlar ve yazıya bahis işsizlik arttıysa, yani Türkiye üreteni ürettiğine pişman ederek, istihdamı sıkıntıya soktuysa yıllardır gerçekleştirilen tüketim ekonomisinin politika diye yutturulmasının bunda büyük payı var.
Şimdi ‘para bitti aşk bitti’ oynamak bir şeyi değiştirmez. Sefasını beraber sürenler, cefasını ve sorumluluğunu da birlikte almalıdır. Zira ortadaki problem ‘pardon’ deyip aradan çekilemeyecek kadar hasarlı ve büyük.