TÜSİAD’ın genel kurulunda yaptığı önemli bir tüzük değişikliği var. Bu değişimle birlikte adındaki iş adamları ibaresi iş insanları olarak yenilendi. O kadar önemli ve simgesel bir şeyden bahsediyoruz ki, bence Türkiye’nin bu konunun üzerinde ısrarla durması lazım.
Türkiye’de bilinirlilik açısından en önde gelen sivil toplum örgütlerinden birinin adında yaptığı bu değişim, bence bir kıvılcım yakmalı. O yüzden bugün tüm konuları bir kenara koyup, bunun üzerine yazmak istedim.
Kadın cinayetlerinin artarak devam ettiği, kız çocuklarının siyasete araç yapıldığı, okutulmasından imtina edildiği, iş hayatında maaştan fırsat eşitliğine kadar her alanda haklarının yenildiği, eğitiminin kimi dar kafalarda beis görüldüğü bir fotoğraf içerisinde, bu atılımı yapan TÜSİAD’ı tebrik ediyorum.
Türkiye’nin bugün yarı nüfusundan bahsediyoruz. Ülke kuruluşunda, dünyada gelişmiş olarak nitelendirilen birçok ülkeden de önce siyasi haklarının verildiği bir kültürden söz ediyoruz.
Kurtuluş Savaşı sırasında Türk Kadını’nın emeği zaten tartışmasız. Fakat asıl zafer sonrasındaki tabloya bakalım. Yorgun Türk Milleti’nin 1927 yılındaki nüfus sayımı sonuçlarına göre bu ülkenin yüzde 52’si kadın. 13 milyon 648 binlik nüfusunun, 7 milyon 84 bin kişisi…
Yani 1923 – 1938 yılları arasından siyasetten ekonomiye, eğitimden teknolojiye kadar Atatürk önderliğinde her alanda yaratılan mucizenin en azından yarısı yine kadınlarımız sayesinde oldu. Bana kalırsa daha da fazlası… Savaşın da sonraki reformların da en büyük destekleyicisi Anadolu Kadını oldu.
Sadece buradan bile baksanız, bugün gördükleri muameleyi hak ediyorlar mı? Zaten işin, insanı boyutuna girmiyorum bile… Orası zaten tartışmasız bir boyut. İnsanların yetenekleriyle ya da başarılarıyla, olumlu veya olumsuz yönleriyle cinsiyet üzerinden ayrılması, insan hakkına aykırı.
Eğer yaklaşımın temeline kadın ya da erkek yerine, insan vurgusunu koyarsanız, düşüncelerdeki en büyük devrimi yapmış olursunuz. Nitekim modern Türkiye’nin ortaya koyduğu fotoğraf da büyük ölçüde kadınların desteğinin eseridir.
Tüm bu gerçeklerden ve TÜSİAD’ın ortaya koyduğu doğru yaklaşımdan yola çıkarak, Türkiye’de bu alanda tartışma başlatmalıyız. Kadın nüfusunun üzerine son 50 yıldır serpilmeye çalışılan çağdışı külleri kaldırmalıyız.
Çünkü bir geleceğimiz olacaksa, zengin, mutlu ve güçlü bir ülke olacak isek 80 milyon eşit vatandaş olarak bunu başarabiliriz. Bugüne kadar kim suçlu, kim güçlü, şucu, bucu tartışması yapmadan, düne takılmadan yarını kurgulamalıyız. Aksi takdirde bu filmin sonu iyi değil. Elbette bu işin adalet, hakkaniyet ve sorumluluk kavramlarını da unutmak anlamına gelmiyor.
TÜSİAD’ın bu atılımından dolayı kutluyor; tüm yurda ve her konuda samimiyetle kalıcı bir biçimde sirayet etmesini diliyorum. Bunun da ancak destekleyenlerin de karşı çıkanların da meseleyi oraya buraya çekiştirmemesiyle mümkün olduğuna inanıyorum. Ne diyor Atatürk?
“İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?”