Bir aile bütçesi düşünün. Bu ailenin gelirlerinin önemli bir bölümünün de bankalardan alınan borçların faizine gittiğini hayal edin. Şimdi sorum şu: Bu ailenin bireyleri içerisinde babanın ödediği faizle, annenin ya da çocukların ödediğinin arasında fark var mı?
Baba, kendi geliri üzerinden faiz ödemek yerine, ailenin diğer bireylerinin faiz ödemesini yok sayabilir mi? Peki bu sorun ailenin faiz ödediği gerçeğini ortadan kaldırır mı? Bir sual daha: Eğer baba ailenin diğer bireylerinin faiz ödemesini önemsemezse, orada bir aile kavramından bahsedilebilir mi?
Şimdi bu örnek yola çıkarak, lütfen Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’nin medyaya yansıyan sözlerini tekrar okuyunuz. Bakan Zeybekçi, “Ekonomi birilerinin rant kapısı haline gelmeyecek” dedi. Bunun açıklamasını yaparken de klasik olarak 2002 – 2003 yıllarını örnek gösterdi ve her 100 TL’lik gelirin 87 TL’sinin faize gittiği günleri hatırlattı.
Övündüğü nokta ise bugün her 100 TL’nin 11 TL’sinin faize gitmesi. Peki bu kamu tarafında böyle de, Türkiye genelinde nasıl? İSO 500 Raporu’nun ilk 500 verilerine göre reel sektörün kârının yüzde 63,4’ü, ikinci 500 yani KOBİ’lerin de her 100 TL’lik kârının yüzde 51,1’inin finansman giderlerine gittiği gerçeği…
Daha kötüsü ilk 500’te bu giderlerdeki artış oranı, bir önceki yıla göre yüzde 75, ikinci 500’de yüzde 46,6. Buna mukabil gelirlerin de düşüşünü göz önüne alırsanız, durum çok parlak değil. Ana konuya dönecek olursak, Türkiye’nin toplamda elde ettiği kazancın ilk 500 baz alındığında yüzde 73,4’ü, ikinci 500 baz alındığında da yüzde 61,1’i faize gidiyor. Üstelik bunların içinde henüz tüketicinin ödediği faiz de yok.
Şimdi bir Bakan bu gerçeği görmezden gelip, faize ödenen paranın gelirin yüzde 11’ine düşürüldüğünü iddia ediyorsa, ailenin geri kalan bireylerinin durumunu umursamıyor demektir. Daha da sıkıntılısı, bu bireylerin ödediği maliyetin de toplamda kendisinin cebinden çıktığının farkında olmadığı gerçeğidir.
Üstelik 2002 itibariyle Türkiye’nin toplam dış borcu 129,6 milyar dolar iken, bugün 411,5 milyar dolar seviyesine geldi. Hanehalkının borç içindeki payı yüzde 4’ten yüzde 65’e yükseldi. Tüm bunlara bir de kur farkını ve maliyetini koyun.
31 Aralık 2002 itibariyle dolar / TL kuru 1,647; 15 Kasım 2016 itibariyle 3,27… Aradaki yüzde 100’e yakın değer kaybını ve bunun borçlar üzerindeki maliyetini düşünün. Şimdi hesabınızı tekrar yapın.
Eğer bir aile isek, faizi ve maliyeti baba ile çocuğun ödemesi arasında fark var mıdır? Ortadaki bedel, ailenin tamamı tarafından ödenmez mi? Biraz gerçekçi olalım. Ayrıca yine Bakan Zeybekçi’nin ekonomiyi rantçılara teslim etmeyeceği vurgusuna bakarsak, tek rant bu alanda mı?
Kat be kat artan gayrimenkul fiyatlarını, yurtdışında borçlanarak yapılan gökdelenleri nereye koyacağız? Biraz samimiyet lütfen.