Ülkenin en büyük problemlerinin başında kaynak sorunu geliyor. Bu problem kimi zaman ödemeler sıkıntısı olarak karşımıza çıkıyor; kimi zaman da ertelenen kalkınma hamlesi olarak. Hatta zaman zaman politikacıların proje açıklandığında birbirine kaynak sormasının da temel başlıklardan biri olduğunu biliyoruz.
Åžimdi size hiç hesapta olmayan bir kaynak israfından, hatta borçlanma ve üretimsizleÅŸme nedeninden bahsedeceÄŸim. Göç… Durun hemen yargılarınızı harekete geçirip, klasik yanıtları aklınızda vermeyin. Ortaya koyacağım rakamlarla dehÅŸete düşeceksiniz.
TÜİK’in Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonuçlarına göre; 2017 yılında Türkiye’de 2 milyon 700 bin kiÅŸi bir ÅŸehirden bir baÅŸka ÅŸehre göç etti. Hatta yanıltıcı olmaması bakımından tam kiÅŸi sayısını vereyim: 2 milyon 684 bin 820 kiÅŸi… Bu sizi yoran rakamı, her bireyin bu toplam maliyet içerisindeki payı nedeniyle veriyorum.
Göç dalgası ile birlikte, başta büyükşehirlerde yaşanan altyapı sorunu, kaçak yapılaşma, işsizlik ya da ucuz işçilik gerçeğiyle, istihdam edilemeyenlerin illegal yapılara potansiyel insan kaynağı olduğu gerçeğini biliyoruz.
Bunların birinci kuşaklarını sosyal yardım adı altında oya tahvil eden sistemin sanırım hepimiz farkındayız. Buraya yapılan ödeme bütçenin aylık giderleri içinde ikinci sırada ağırlığa sahip. Bir soru önergesine verilen yanıta göre 15 milyar TL ile kamuda maaşlar birinci sırada, 10 milyar TL ile sosyal yardımlar ikinci basamakta yer alıyor.
Peki bu parayı ve eşitliksizlik özelliğiyle adı sosyal olan yardımları aktararak durumu kurtarıyor muyuz? İnşaat Mühendisi Naci Özen, namı diğer Yurttaş Mazlum Çoruh’un Kusursuz Enerji Planı Kitabı’nda bununla ilgili araştırma sonuçlarına yer veriliyor.
Bilmeyenler için küçük bir not düşeyim. Özen, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde danışmanlık görevi yürütürken, Yusufeli Barajı’ndan kaynaklanan göçün İstanbul’a maliyetini araştırmak ve bunun önüne geçmek için yaptığı incelemeler sonucunda barajlar felaketiyle karşılaşıyor. Ama ilk çıkış noktası bu.
Kitapta bir bilgi var. Tarım Bakanlığı’nın Sivas ve Kayseri’deki iki farklı üniversiteye yaptırdığı araştırmanın sonuçlarına göre, yaş grubu ne olursa olsun, bir kişinin bir şehirden, başka bir şehre, kendi isteğiyle gitmesinin 2006 yılı rakamlarıyla kamuya maliyeti 175 bin TL ile 300 bin TL arasında değişiyor.
Yine aynı araştırmaya göre, bunların yaklaşık yüzde 30- 40’lık dilimi çalışma yaşamına katılıyorsa ortaya çıkan kişi başı maliyet de 96 bin TL. Ortalama değerler üzerinden çıkan rakam ise, göçün kişi başına kamuya maliyeti 2006 yılı kuru üzerinden yaklaşık 200 bin dolar.
Dolar kurunun şu anda çok artmış olmasını, TL bazında maliyetinin kat be kat yükselmiş olmasını göz ardı etsek bile; 2017 yılında 2 milyon 684 bin 820 kişinin göç etmesinin kamuya maliyeti 536 milyar 964 milyon dolar.
İnanılmaz bir rakam değil mi? Elbette böyle bir para bulunamadığı için de şehirler yaşanmaz hale gelirken, memleketinden büyükşehre gidip tarım başta olmak üzere sektörlerini terk edenlerin yarattığı boşlukta ne hayvancılık, ne tarım, ne yerelde üretim ve istihdam yaratılabiliyor.
Bu ülkede nüfusun yüzde 80’ini kentlileştirmekle övünen Bakanları gördük. Herkes de bunu alkışladı. Son olarak da Tarım Bakanı Pakdemirli, et sıkıntısı ve fiyatları ile ilgili çözümü balık başta olmak üzere alternatif gıda maddelerini önererek aşmayı teklif etti.
Aynı iktidar döneminde biri Anadolu’yu boşaltmayı, köylüyü şehre taşımayı modernleşme olarak görürken, diğeri de tersine göç ile tarımı kalkındırmayı konuşacağına ya ithalattan ya da yememekten bahsediyor.
Şimdi şu fotoğrafa bakın ve yanıtı kendinize verin. Bizim göçtüğümüz açık. Ama sizce fiziki olarak mı; maddi olarak mı; yoksa zihniyet bakımından mı göçtük? Açıkçası ben karar veremedim.