24 Haziran seçimlerine doğru adaylar da bir bir belirmeye başladı. Çok büyük bir sürpriz olmazsa, 6 adaylı bir seçime gittiğimiz anlaşılıyor. Adaylar da, partilerini de bağlayacak şekilde söylemlerini geliştiriyorlar.
Söylemlere şöyle bir göz attığımızda da ekonominin öne çıktığı görülüyor. İlk konuşmalar itibariyle içeriğin ezici olarak hakim olduğu konular bakımından tabloya bakalım. Seçim sathında ilk açıklamayı Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek yaptı. Perinçek, şu an 100 bin imza sınırını geçmiş değil. Ama geldiği rakamlar itibariyle yüksek olasılıkla seçimlere dahil olacağı izlenimini veriyor.
Perinçek, ‘üretim ekonomisi’ diyerek, alt başlıklarına sanayiden tarıma kadar alanları dizip, ekonomi gündemini 1-0 öne geçirdi. Yine aynı dönemlerde şu an 100 bin sınırını geçmiş olan Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ekonomik çıkışlarla dikkat çekti. Hatta iktidarın ekonominin konuşulmaması için her türlü gündem saptırmayı kullandığını ‘Toplum ekonomiyi konuşmasın diye mehter veriyorlar’ sözleriyle dile getirdi. Böylece gündemde ekonomi durumu 2-0 yaptı.
Adayını Muharrem İnce olarak belirleyen Cumhuriyet Halk Partisi de, gerek parti bazında gerekse de adayıyla ekonomik konulara odaklandı. Hatta bu süreçte ortaya konulan programda borç faizi silmeyi ilk dile getiren parti oldu. Nitekim CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da uzun zamandır ‘Salı Grup Toplantıları’nda ekonomi vurgusunu sık sık dile getiriyor. CHP’nin ortaya koyduğu tavırla durum ekonominin lehine 3-0 yazdı.
Ardından Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan seçim startını verdi. İzmir’de Adnan Menderes Havalimanı söylemi ve İbrahim Tatlıses’in İDO çıkışındaki tarih hataları nedeniyle çıkışı gölgede kaldı. Geçtiğimiz pazar günü Sinan Erdem Spor Salonu’nda ilk belirgin çıkışını yaptı.
Cari açık, enflasyon ve faizi aynı anda düşüreceğini vaat edip, nasılına girmeden de damara hitap etmeyi tercih etti. Bu toprakları vatan yapan Millet’ten başlayıp, 1071 Malazgirt’e uzandı, oradan istiklal mücadelesine atıfta bulundu; hatta ve hatta Mustafa Kemal Atatürk bile dedi. Atatürk’ten bahsetmiş olması da memnuniyet verici ama yine de işin gerçeğine bakarsak, AKP Genel Başkanı’nın bu atağıyla durum Ekonomi:3 – Hamaset: 1 oldu.
Bir sonraki gün İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener seçime yönelik programını paylaştı. Paylaşımı da Durmuş Yılmaz yaptı. Türkiye Dayanışma Fonu ile borç batağındaki vatandaşın durumuna yönelik çözüm önerisi aktarıldı. İyi Parti’nin çıkışıyla ekonomi bir sayı daha kaydetti ve durumu 4 – 1 yaptı.
Hemen onu takip eden saatlerde HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş’ın açıklamaları ajanslara düştü. DemirtaÅŸ, bugüne kadar olduÄŸu gibi yine benzer söylemlerle ekonomiyi de içine alan, ama en çok siyaseti konu eden krizlerden bahsederek hamaset adına bir sayı daha kaydetti. Åžu an itibariyle skor ekonomi: 4; hamaset:2… Bakalım önümüzdeki günler bize ne gösterecek?
Fakat bu arada atlanmaması gereken bir detay var. İki parti programlarında borç silmekten bahsetti. Eğer bu konu siyasi partilerin programlarına girmeye başladıysa, özel sektör ve vatandaşın borcunun hızla kamulaşacağı sürece yaklaştığımızı gösteriyor.
Gerçekten de sokaktaki insan dönemiyor ve icra dosyaları sayısı her geçen gün artıyor. Bir yanda dolar, diğer yanda pahalılaşan yaşam insanları canından bezdirirken, borçlar ödenemez hale geliyor.
İlk başta kulağa hamasi bir söylem gibi gelebilir. Fakat bankaların hiçbirinin krediyi mevduatlardan dağıtmadığını, yurtdışından devlet garantisiyle parayı getirdiğini düşünürseniz, sonuçta bu fotoğrafta borçların kamunun üzerine dolaylı yoldan yüklenmesinin kaçınılmaz olduğu bir gerçekle karşı karşıya kalacağımıza açık.
Bugün için biraz ürkütücü gibi gelse de, bu fikre alışılsa iyi olur. Çünkü bu borç ödenemediğinde bankalar zarar yazıp, vergiden düşerek ya da bankalar da zor duruma düşerek borcu kamunun borcu haline getirmekten başka çare bulamayacaklar.
Bunu öneren partilerin süreci iyi okuduğunu, batıklar artmadan ana paraları kurtaracak yapılandırmalar üzerine çalıştıklarını düşünüyorum. Her şey bir yana benim gönlümdeki oldu. Hem çok adaylı bir seçime gidiliyor; hem de gerçek gündem olan ekonomi ağırlığını arttırıyor. Zira çok adaylı olmadan demokrasiye ulaşmanın, ekonomiyi ana gündem yapmadan da çözümü konuşmanın olanağı yok.