Şimdi doların bu kadar değer kaybettiği bir süreçte bunu yazdığım için bazıları yine bana kızacaktır. Politikacıları ve onların iflah olmaz fanatik taraftarlarını bir kenara bırakırsak, en çok da kulaklarımı riski satacak av arayan avcılar çınlatacaktır.
Fakat birinin hakkında söylenecekleri göze alıp yazması gerekiyor. Çünkü benim önceliğim Türk reel sektörünün ayakta kalması ve insanlara istihdam sağlamaya devam etmesi. Bunun dışında kimin ne kazanıp kaybettiği beni çok ilgilendirmiyor. Zira ülkemin çıkarının burada olduğunu düşünüyorum.
Dolar / TL cephesindeki gevşeme ile birlikte bir rehavet oluştuğu dikkatimi çekiyor. Bu aynı sinsi bir hastalığa benzer. Riski yüksek bir rahatsızlığınız varsa, ipin ucunu bırakırsanız kendinizi telafi edilemez noktalarda bulabilirsiniz.
Uluslararası finans kuruluşlarının arka arkaya doların değer kaybedeceğini eş zamanlı açıklıyor olması zaten yeterince şüpheli bir durum oluşturuyor. Burada da tüm hesabı FED’in 2019 senesinde en fazla iki faiz arttıracağı senaryosunun üzerine kurgulamış gözüküyorlar.
Morgan Stanley dün yaptığı açıklamada tezini tekrarladı. FED’in beklenenden az faiz arttıracağına yönelik öngörüsünü tekrarladı. Ayrıca Avrupa, Japonya ve Çin gibi güçlü ekonomilerin finans piyasalarına daha az yatırım yapma eğiliminde olmasının da doların düşüşüne zemin teşkil edeceğini sözlerine ekledi. Elbette de bizim finansçılar da olayın üzerine atladı.
Sadece bu açıklama bile ‘kimin için’ sorusunun yanıtını veriyor. Dünyayı o kadar finans piyasalarının etrafında döner halde görüyorlar ki, diğer pencerelere bakmak akıllarına bile gelmiyor. Dünyayı bir kenara bırakırsak, bunun reel sektör odaklı korumacı önlemlerin artacağı ve bizim ihracat pazarlarında daha çok zorlanarak, yeterli dolar teminini yapmakta zorlanacağımızı görmek bile istemiyorlar.
Morgan Stanley’in tezi bir tarafa, ilerleyen saatlerde de zaten FED Başkanı Powell, faiz oranlarını yükseltmeye devam edeceklerini açıkladı. Yine yayımlanan FED tutanakları da, tüm üyelerin yakın zamanda bir faiz artışı beklediğini ortaya koydu. Ayrıca tedirgin oldukları tek konunun tartışmaların yoğunlaştığı finans dışı sektörlerin borçluluk oranı olduğu ve bizden de görece farklı olmadıkları görülüyor.
Tüm bunları bir kenara bırakıp dolar / TL ile ilgili bizi ilgilendiren olasılıklara bakarsak dün yapılan iki açıklamaya daha göz atmamız lazım. Bunlardan birincisi bankacılık sektöründe mevduatın azaldığı haberiydi. Bu zaten mevduat fakiri Türkiye’nin önünde derinleşen yeni bir problemi de beraberinde getirir.
Zaten yurtiçi mevduatların bankacılık yapılması adına sıkıntılı olduğu ülkemizde, finans kaynaklarının mevduatlardan dışarı kayması ya yurtdışında ekstra borçlanma ihtimalini ortaya koyar ya da kredi mekanizmalarının daha da sıkılması ya da maliyetli hale gelmesini doğurur.
Nereden bakarsanız bakın, borç ödemelerinde reel sektörün finans kullanmak adına sıkıntılı ya da maliyetli olduğu bir döneme giriyoruz demektir. Ayrıca bankaların bilançolarını yurtdışı borçlanmayla dengelemeye yönelmesi ihtimali de yine Türkiye’nin dolar talep edeceğini ve maliyet ödeyeceğini bize anlatıyor.
Günün ikinci açıklaması da Fitch’ten gelen gelişmekte olan ülkelere sermaye girişinde sıkıntının devam edeceğine yönelik tespitini ortaya koyduğu açıklamasıydı. Bunun da risk primi zaten çok yüksek olan ülkemiz adına hoş bir haber olmadığını belirtmek gerekiyor.
Tüm bu gelişmeler ve açıklamalar ortadayken, olası gelirlerle kesin giderlerini karşılamak zorunda olan reel sektörün ve Türkiye’nin dolar talebinin şiddetleneceği ve istediği oranlarda ve maliyetlerde para bulmakta sıkıntı yaşadıkça dolar / TL’nin dolar lehine yukarı yönlü hareket edeceğini bize anlatıyor.
Velhasıl kelam, geldiğimiz seviyeler sizi yanıltmasın. Dolar’ın kaç TL olacağını bilmek kumarbazlığa girer. Ama aklınızdan çıkarmamanız gereken yükseliş eğiliminin halen ağırlığını koruduğu ve gelişmelerin de bunu desteklediği yönünde.
Sıkça dile getirmeye çalıştığım bu pastırma yazına aldanmamanızı ve hazır kur eskiye oranla düşük seviyelerdeyken riskinizi azaltmayı sürdürmenizi ısrarla tavsiye ediyorum.