Şimdi bir soru ortaya koyalım. Elinizde dişinizle tırnağınızla biriktirdiğiniz bir para var; bir de gelecekte çok iyi durumda olacak bir kamu bankası… Fakat önünüzdeki süreçte bir bankacılık krizi görüyorsunuz. Bu bankanın da pozisyon açığı, yani karşılıksız kullandığı para miktarı çok fazla… Götürüp, paranızı yatırır mısınız?
Ä°ÅŸte Türkiye’nin durumu tam da bu… Taşıdığı büyük potansiyele raÄŸmen, yanlış yönetilmesi nedeniyle zor günler geçirecek ve bu süreçte doÄŸru iÅŸleri yaparsa, büyük güç olmaya aday bir ülke. Elbette faturasını üstlenir, aklını başına alır; oyunu tekrar doÄŸru kurgulayabilirse. Lakin deÄŸiÅŸmeyen gerçek, yaptığı yanlışın faturasını ödeyeceÄŸi…
Tıpkı Osmanlı’nın yanlışlarının, genç Türkiye Cumhuriyeti tarafından ödenmesi gibi… Ama zor geçecek belki bir 10 yıl. Doğru işler yaparsa, sonrasında parlayacak bir yıldız. Ne var ki ya yapmazsa… Yine kumarcıların peşinde koşar, dünyanın gerçeklerini görmeden, hayal etmek ile hayalperestliği karıştırırsa… O zaman taşıdığı potansiyel onu zengin eder mi?
Geçen sene haziran ve seçim öncesinde partilerin ekonomi programlarını incelediğimde aynı eleştiriyi getirmiştim. Hemen hepsi derenin ötesindeki cenneti anlatıyordu. Ama hiç kimse o dereyi nasıl geçeceğimizi söylemiyordu. Bugün de durum farklı değil.
Geçtiğimiz günlerde bir araya geldiğimiz Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Bülent Gedikli’nin vurgularında da aynen bunu gördüm. Doğru analizler yanlış hesaplar, doğru tespitler eksik öngörüler, potansiyeliyle derenin ötesindeki cennet ve yine derenin nasıl geçileceğini dair verilmeyen cevaplar…
Gedikli’yi diğer Başdanışman kadrosundan biraz ayrı tutuyorum; çünkü daha gerçekçi yaklaşımları var. Yaptığı analizlerin ve ortaya koyduğu olasılıkların çoğunda fotoğrafı gördüğü gözleniyor. Ama kendisinde de bir zaman atlama sıkıntısı gördüm.
Dünyada gelecekte Türkiye’nin taşıdığı potansiyelden, mevcut durumda batının açmazlarına kadar birçok hususu tespit etmiş. Doğru yönetilebilirse, sürecin sonunun ferah olduğu görüyor. Ama kendisinde de derenin ötesini anlatma sıkıntısı tespit ettim.
Derenin ötesi cennet… Peki dere nasıl geçilecek; iÅŸte onun yanıtı kendisinde yok. Olmadığını biliyorum; çünkü analizlerini dünyada daralmanın olmayacağı, ABD ve AB ekonomileri kötü giderken, bizim etkilenmeyeceÄŸimiz, herkesin güvenli limana kaçarken, Türkiye’nin doÄŸrudan yatırım cenneti olacağına dair inancıyla bunu sergiliyor.
Hatta kendisine tüm bunlar yaşanırken, dünyadaki arz fazlasının, daralan talebin, firmaların kapanacağının, bu nedenle üzerine kurguladığı enerji politikalarından, düşen hacimde havayolu trafiğinde interland olmaktan, dünyada para politikaları çökerken finans merkezi olma hayallerinden ne anladığına yönelik soru olarak yönelttim.
Bülent Gedikli’nin aklı karışık… Reel sektöre yönelecek bir dünya ekonomisinden bahsediyor. Haklı. Ama bu süreçte dünyada ve bizde kapanacak firmaları yok sayıyor. Devlet yapılarının öne çıkacağından, yani korumacılığın artacağına atıfta bulunuyor; ama özelleştirme çelişkisini açıklayamıyor. Teşviklerden bahsediyor; ama Adıyaman örneğini vermemin ardından bu konuyu ad ‘yapılacak bir şeyler’ diye geçiştiriyor.
Daha kötüsü ne biliyor musunuz? Derenin karşısındaki cenneti açıklarken, derenin nasıl geçileceği hakkında fikrinin olmadığı görüntüsünü veriyor. Bu nedenle de başkanlık ile tüm bunların çözülebileceğini anlatıyor.
Elbette gerçek dışı bir yaklaşım… Hatta sözlerinden anladığım kadarıyla bu hususta hukuk, bürokrasi gibi başlıkları da engelleyici yapılar olarak görüyor. Bunların hiçbiri hoş sinyaller değil.
Aslında not defterime düşen son derece kritik başlıklar var. Sadece özetle genel fotoğrafı size yansıttım. Görünün o ki, dünyayı doğru görüp, yanlış okuyarak çözüm alınabileceğini düşünüyor. Bu nedenle de ucundan geleceği yakalamış, ama ara geçişi düşünmediği ve açmazlarımızı göremediği için tutarsız fotoğraf veriyor. Bence dersine bir kez daha çalışmalı; aklı karışmış.