Ekonomimiz 2017 yılını yüzde 7,4’lük büyümeyle tamamladı. Öncelikle bu zor koşullar altında bunun bir moral değer olduğunu söylemek gerekiyor. Fakat bu moral değeri ve sağladığı zaman avantajını kullanarak, hasar giderici aktivitelere girdiğimizi söylemek ise hayalperestlik olur.
Oysa daha önce bunun kalkınma getirmese de, bir zaman kazandıracağını ve zamanı doğru kullanarak, hasar azaltıcı tedbirler almamız gerektiğini yazmıştım. Ne yazık ki gelinen noktada, tam anlamıyla sıfır noktasında olmasa da bu dersin gerçekçi yöntemlerle çalışıldığını söylemek güç.
Yine büyülenmiş gibi, reel sektörden siyasetçilere kadar herkes Tevfik Fikret’in “Yeis” diyerek Süleyman Nazif’e yazdığı mektuptaki gibi “Bir gaza ettin ki hoşnûd eyledin Peygamber’i alkışlarıyla onların bu danışıklı dövüşlerini, namussuzluğun bu vicdanı kıran yenmesini alkışlayacak namuslular da var” tadında konuşmayı tercih ediyor.
Burada diğer ülkelerden daha fazla büyümemize fazla değinmeyeceğim. Çünkü Çin’in yüzde 6,8 ya da ABD’nin yüzde 2,3 büyümesi ile bizimkinin arasında, ekonomiye etkisi bakımından büyük bir sonuç farkı var. Ayrıca bunun bir yıl önceki düşük büyüme ile oluşan baz etkisinin de rolüyle bu rakamlara ulaştığını söylemek bir boyun borcu.
Yine de dünyanın en büyük büyümesinin kalkınma ve refah yaratması gerekmiyor mu? Oysa yüzde 2,9 büyüme gerçekleştirdiğimiz 2016 yılında kişi başına düşen milli gelire oranla, yüzde 7,4 büyüdüğümüz 2017 yılında yaklaşık 400 dolar daha fazla fakirleştik. Milli gelirin gerçekçi bir hesabı olmadığını bilsek de, bu gerilemenin aslında kalkınma yaratmayan bir şişme yaşadığımızın delili olduğunu söylemek gerekiyor.
Gelelim büyümeye etki eden faktörlerin ne anlattığına… Ne yazık ki ihracatın bu büyümedeki payı 1,9 düzeyinde… Yatırımların ağırlığı ise sadece 1,8… Kamu harcamaları da 1,1 oranıyla karşımıza çıkıyor, Yani ne sattığımızdan ne de kamu adına yaptığımız harcamadan ne de yatırım yaparak bir değer elde edemedik. Gerçek bir ekonomiden bu resim içinde söz etmek güç.
İthalatın eksi 5 ile oran azalttığı fotoğraf da bir garip. O zaman 77 milyar dolarlık dış ticaret açığı ve bunun sonucu ortaya çıkan 51 milyar dolarlık cari açık bu hesabın neresinde? Peki büyümeye etki eden en önemli başlıklar hangisi? Yüzde 4,1 ile tüketim harcamaları, yüzde 3,4 de stok için yapılan üretimler.
Peki bu bize ne anlatıyor? Sadece iç piyasada menşei belirsiz ürünlerin satışıyla yapılan iç hacim ve stoklara yığılan üretimlerle büyümüşüz. İç piyasanın neredeyse tamamen ithal ürünlerin hakimiyetine ve borçla harcamaya bağlı olduğu, tahsilat sorunu kronik bir biçimde ortadayken, muhtemelen parası tahsil edilemeyen alacaklar bulunduğu bir gerçekle karşı karşıyayız.
Stok için yapılan üretimler ise ekstra bir stok maliyeti getireceğinden, önümüzdeki süreçte reel sektör adına bir başka finansman alarmının habercisi olarak bize sinyal veriyor. Netice itibariyle ortada bir kalkınma yok.
Peki tüm bunlara karşılık yine de diyebilirsiniz ki ‘öyle ya da böyle yüzde 7,4 büyüdük.’ Ne yazık ki orada da karşımıza dolar gerçeği çıkıyor. 2016 Aralık sonu itibariyle dolar /TL kurunun 3,52 olduğunu dikkate alırsanız, 2017 Aralık sonunda ekonomimizin dolar nedenli erimesi yüzde 7,5, bugün itibariyle de yüzde 13.
Yani gerçekten büyümüş bile olsak, onu da dolar karşısındaki erimeye kurban etmiş gözüküyoruz. Şayet büyülenmediyseniz bu büyü(me) rakamındaki gerçekleri de görüyor olmanız lazım.
Şimdi tercih yine bizim. Ya içi boş bu kalkınma yaratmayan şişmeyle övüneceğiz ya da hazır bu rakamı yakalamışken kendimizi kaybetmeyip, bunu hasar azaltıcı bir zaman kazanma olarak göreceğiz. İlk izlenimlere bakınca üzülerek görüyorum ki, biz yine birinci tercihi kullanıyoruz. Yeis, yeis, yeis…