Türkiye tüketim ekonomisi uygulayarak bugün vatandaşını milyarlarca TL borca batırmış durumda. Bunu sadece bir bilinçsiz tüketim olarak nitelendirmek tek başına yeterli değil. Çünkü uygulanan ekonomik modelin etkisini bundan ayrı düşünmek büyük hata olur.
Gelinen şartlarda, vatandaşa ait 257 milyar TL, yani yaklaşık 82 milyar dolarlık borç stoku yapılandırılmaya çalışıyorlarsa, bu borcun nasıl oluştuğuna dair yanıtı, ekonomi yönetiminin yanlışlarında aramak gerekir. Zira kazanmasa da, tüketerek bir ülkenin büyüyeceğine inandılar.
Bu yanlıştan fazlaca ders çıkarılmamış olsa gerek ki, bir yandan da insanlar daha çok borçlanabilsin diye, taksit sayılarında artışa gidilip, bankalar, kriterler zorlanarak kredi verme konusunda baskı altına alınıyor. Bu konuyla ilgili yalan yanlış enflasyon, alınan zamlar ve gerçek hayatın maliyeti gibi unsurları çokça anlattım. Bu sefer bambaşka bir tehlikeye işaret etmek istiyorum. Ortadaki maliyet sadece ödenemez borçlar mı?
Bakın Kişisel Gelişim Uzmanı Aynur Tümen’in ‘Para Kodları’ kitabındaki şu satırlar riski fazlasıyla ortaya koyuyor:
“… İlkokul dönemi, çocuğa paranın bir yatırım / birikim metası olduğunu kavratma yaşlarıdır. İlkokuldan itibaren çocuğa ihtiyaçlarını ve bunun için ayrılması gereken parayı öğretmekte yarar vardır…
… Model siz olduğunuz için çocuğunuz da sizin gibi davranacaktır. Eğer alışveriş öncesi liste yapıyor, gerekli şeyleri alıyor; tutumlu davranıyorsanız, emin olun da çocuğunuz da böyle davranacaktır.
Çocuk, paranın saçılan, savrulan bir şey olduğunu görerek büyürse, ileride tutumlu bir birey olmasını bekleyemezsiniz…”
Ülkede tüketimden ve tasarruf eksikliğinden bahsediyoruz değil mi? Hadi saadet (!) yıllarına dönelim. Yani bankaların bireysel kredilerle, kredi kartlarıyla insanları geleceğini tüketmek pahasına paraya boğduğu, iktidarın da bunu ekonomi modeli zannettiği yıllara…
Kriter noktamızı da Aynur Tümen’in ilkokul çocuğu vurgusundan alalım. 2003 senesinde 7 yaşında olan bir çocuk, bilinçlenme çağını tamamen para harcayarak geçirmiş haliyle, bugün 20 yaşında bir birey.
Ve şimdi biz gereksiz tüketimden, cep telefonu çılgınlığından, lükse meraktan yakınıyoruz. Çocukların doyumsuzluğundan, para biriktirme duygularının olmadığından şikâyet ediyoruz. Üstelik paranın daraldığı, yok olduğu, hatta 24 milyon icra dosyasıyla sıkıntı haline geldiği ülkede 25 sene boyunca zorla maaşından para kesip, tasarruf bilinci aşılayacağımız gibi sapkın bir düşünce içerisindeyiz. Tümen’in kitabında da dile getirdiği gibi bu çok mümkün değil. Zira yanlışı 13 sene önce yaptık.
Daha sonraki yıllarda lüks tüketimden, geçim için tüketime dönmesine rağmen, bunun o yaşlardaki çocuklar tarafından algılanmasına olanak tanımadık. Bugünkü yaklaşım gösteriyor ki, bundan da fazla ders almadık.
Şimdi tekrar başa dönüp sormak gerekiyor. Ortadaki sorun 82 milyar dolarlık borçtan daha fazlası değil mi? Biz geleceği kaybettik. Ayıkla pirincin taşını…