Türkiye’de herkes seçim konuşuyor. Kimileri garip bir sevinç sarhoşluğu yaşarken, kimileri de üzülmenin telaşı içinde kıvranıyor. O kadar kendi mahallemizde top oynayan çocuklara döndük ki, dünyada bizi etkileyecek gelişmeleri bile göz ardı ediyoruz.
Kim, meselenin ne kadar farkında ya da kimin ne kadar umurunda bilemiyorum ama, yaz aylarının sonuna doğru artarak hissedeceğimiz, sonbaharla birlikte iliklerimize kadar yaşayacağımız nur topu gibi bir sorunumuz oldu. Hem de tam kış mevsiminin başında, önümüze gelecek.
ABD, İran konusunda bir taleple ortaya çıktı. Talep, İran ambargosuyla ilgiliydi. 4 Kasım 2018 ortaya atılan tarih. ABD bu tarihe kadar müttefik ülkelerin ve şirketlerinin İran’dan yapılan petrol ithalatını durdurmasını istedi.
Şimdi biz müttefik miyiz ya da ‘ey’ deriz geçeriz gibilerinden sokak ağzı, sahte kahramanlıkları bir kenara bırakırsak, bugünden ders çalışmamız gereken bir konudan bahsediyorum.
Günlük ortalama 3,8 milyon varil petrol üreten İran ile ilgili bu gelişmelerin dışında kalmamız çok zor. Çünkü bağlantılı olarak Atilla Davası’nın da yeni boyutlarıyla önümüze geleceğinin ilk sinyallerinden birini görüyoruz.
Yani kuru laflarla geçiştirilecek bir konu değil. Bunun sistemli bir biçimde yönetilmesi ve önlem alınması gerekiyor. Mesele kutup konusunun da ötesinde boyutlarıyla dünya gündemine geliyor.
Büyük bir soru işareti olarak ortada duran mesele şu: Türkiye ne yapacak? Bir bölüm çözüm olarak Rusya ile ortak hareket etmekten bahsedecek. Lakin bu konu dünya petrol fiyatlarını da yukarı yönlü etkileme ihtimaliyle Rusya’nın da göz yumması olasılığına aday bir konu. Bu olayı değerlendirirken, Rusya ve İran’ın partnerlik yapsa da rakip olduğunu unutmamak gerekir.
Öte taraftan ambargonun karşısında değil de, dahilinde yer alsak ne olur? Yüksek ihtimalle Atilla Davası’nın sonraki aşamaları bir süreliğine durdurulur. Etkin pazarlıklar başlar. Artık ne taleplerle ortaya çıkılır bilemiyorum. Fakat ambargoya uyduğumuz takdirde dünyada yükselecek petrol fiyatlarına ilave olarak alternatifsizliğimizin şiddeti artar.
Zira biliyoruz ki İran’dan gelen petrol ve doğalgaz bir nebze de olsa fiyat ve arz güvenliği açısından dengeleme unsuru olarak kullanılıyor. Peki meselenin dışında kalarak konuyu çözmemiz mümkün mü?
Öncelik bu tarafsız kalmanın güç olduğu bir başlık. Fakat tarafsız olmayı becerebilsek bile, yeni bir davadan, jeopolitik risklerle artacak petrol ve dolar maliyetinden kaçabilmemiz olanaksız.
Üstelik bunun kış öncesinde hayata geçmesi, 2019 yılının Mart ayında yerel seçimlerin kapıda olması gerçeği gibi faktörleri alt alta sıraladığınızda kendi içinde büyük açmazları da beraberinde getiriyor.
Sözün özü ambargoya dahil olsak, geleceğin güç dengelerinde kendi adımıza zafiyet yaratıp, yeni bir komşu sorununu kapımızda bulacağız. Karşısında kalsak Rusya’nın nereye kadar İran’ın arkasında olduğunu bilemeyeceğiz. Ayrıca Atilla Davası 2’yi önümüzde bulacağız. Tarafsız olmayı denesek, etkilerinden kaçamayacağız.
Ama değişmeyen sonuç şu olacak. Tavrımız ne olursa olsun, arz güvenliğiyle, enerji fiyatıyla ve jeopolitik risklerin artmasıyla ayrıca bir petrol ve dolar kıskacının yansımalarıyla uğraşacağız.
Şimdi istiyorsanız, tekrar seçim tartışmalarına dönebilirsiniz.