Dünyada dış politika, ülkelerin ekonomik ve siyasi çıkarları gözetilerek oluşturulur. Bu da yüksek bir diploması yeteneği ve tecrübe gerektirir. Ayar vererek dış politika yürütemezsiniz.
Adamın biri kahvehaneye girer ve seslenir: ‘Var mı bana yan bakan.’ Oradan biri çıkıp ‘Ben varım’ deyince, tekrar seslenir: ‘Var mı ağabeyimle bana yan bakan.’ Bitirim yaklaşımınında ayar, ancak sizden daha güçlü biri çıkana kadar yapabileceğiniz bir resttir.
Ne yazık ki Türk dış politikası da ancak kahvehaneye giren adam kıvamında bir yaklaşımla yönetilebilmektedir. Yöneticilerimiz herkese ayar verip, sonra faturayı önümüze koymakta mahir bir görüntü sergiliyorlar.
Suriye politikasından, adına arap baharı denilen banker cehennemine, İsraille yaşanan problemden Rusya ile krize, ABD ile çekişmeden AB ile yaşanan açmazlara kadar, hep gereksiz çıkışlar yapıp, sonra U dönüşü yapan bir fotoğraf içerisindeyiz.
Son olarak buna Avrupa Birliği eklendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan TBMM’nin açılışında “Şimdi AB düşünsün, AB üyeliğine ihtiyacımız kalmadı’ dedi.
Bu bir görüştür. Böyle mi ifade edilir, tartışılır. Fakat bu kadar net bir rest çekiyorsanız başına şu cümleyi koymazsınız: “Bu süreci bitiren, havlu atan, vazgeçen taraf biz olmayacağız.”
Bunu öylediğiniz anda sonrasındaki cümleleriniz hamasetten öteye gitmez. Avrupa Birliği teröre yaklaşımdan ikili ilişkilere kadar çok mu dürüst davranıyor? Buna cevabın net bir biçmde ‘hayır.’
Fakat bu yaklaşım biçimiyle de ülke yönetilmez. Daha iki gün öncesine kadar Nazi benzetmesiyle ayağa kaldırdığınız Almanya’ya ‘seçim bitti, geçime bakalım’ diyen bir Başbakan’ın ve kabinesinin ne ağırlığı olabilir?
Üstelik rest çektiğiniz yapı, finansmandan ihracata kadar ne yazık ki yanlış politikalar neticesinde ülkeyi göbekten bağlı hale getirdiğiniz bir özellikte. Ne yazık ki bitirim politikasından bir türlü vazgeçemiyoruz.
Sağa sola afra tafra ile söylemlerde bulunup, ondan sonra ‘hadi yollarımızı ayıralım’ denildiğinde bu kararı tanımayacağınızı söylüyorsanız, istikrarlı bir fotoğraf vermezsiniz. Kimse de size inanmaz ve restinizi de ciddiye almaz.
Şu birileriyle barışırken, diğerleriyle köprüleri yıkmaktan vazgeçmediğimiz sürece dayak yememiz kaçınılmaz. Çünkü Türkiye bir duruş sergileyemiyor. Günübirlik gelişmelere göre devlet politikası uygulamaya kalkışırsanız, bunun ekonomik ve siyasi sonuçlarının önüne geçemezsiniz.
Türkiye haksızlıklara karşı çıkmamalı mı? Hakkını savunmamalı mı? Elbette savunmalı ve haksızlıkları da dile getirmeli.
Ama bunu mahalle kabadayısı gibi değil, devlet adamı gibi yapmalı. Diğeri sadece ülkeyi dünyada komik duruma düşürmeye ve işadamlarının önüne bir engel daha koymaya yarıyor.
Kaç tane AB kalacağı belli olmayan bir sürece gidiyoruz. Belli ki Türkiye yeni cepheye güvenerek çıkışlar yapıyor. Peki iki gün sonra mesela aynı cephede Almanya ile yan yana düşerseniz ne yapacaksınız?
Yanıt belli: Var mı ağabeyimle bana yan bakan? Yazık oluyor dünyayı ayağına getiren Atatürk’ün ülkesine…
Ataturkun kurdugu ve gelecegini hayal ettigi ulke nere … biz nere ….
Olsa olsa – Dun dundur , bugun bugundur …
Ne ekersen onu bicersin ..