Türkiye’nin adeta bir hastalık gibi yaygınlaşan AVM gerçeğine, membalğı ABD’den kötü sinyaller geldi. Kontrolsüz bir biçimde, perakende sektöründeki uzmanların tabiriyle biraz da eksik fizibiliteyle moda ve rant amaçlı kurulan bu yapılar, esnaf kesim üzerinde de yıllar içinde çok olumsuz etkilere neden oldu.
Derneklerinin verdiği rakamlarla Türkiye’de 500 bin kişiyi istihdam eden AVM’ler, 10 yıl içerisinde 1,5 milyon esnafın da kepek kapatmasına neden olan etkenlerin başında geldi. Yani bu esnaf yanında bir kişi çalıştırsa dahi, istihdam açısından kayıp 2,5 milyon kişi.
ABD’de ise bir beton mezarlık haline dönüşen ve arka arkaya kapanan AVM’ler fotoğrafçı Seph Lawless’in objektifine yansıyan karelerle gözler önüne serildi. Deadmalls internet sitesinde yayınlanan bu fotoğraflara ilişkin analiz de ilgi çekici. ABD’de virane haline dönüşen 400 alışveriş merkezi olduğundan, bin 100 noktanın da durumunun iç açıcı olmadığından söz ediliyor.
2017 yılı içerisinde daha büyük kapanmaların söz konusu olacağı belirtilen haberde perakende noktalarının bu merkezlerini her geçen gün biraz daha artan ivmeyle terk edildiği iddia ediliyor. Haber çok ilginç. Çünkü bu yaşanan olayın temelinde perakendenin internet mağazacılığına dönmesi ve 2008 kriziyle başlayan resesyon olduğuna vurgu yapılıyor.
Haberin bundan sonraki detaylarını medyada bulabilirsiniz. Ama yakın zamanda Türkiye’yi de etkilemesinin kaçınılmaz olacağı bu fotoğraf üzerine bir kaç noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Öncelikle internet üzerinden alışverişin geliştiği ve gelecekte de perakende de önemli unsurlardan biri olacağı açık.
Lakin ben AVM’lerin yaşadığı bu sıkıntının internet üzerinden yaşanan alışveriş kaynaklı olduğunu düşünmüyorum. Öncelikle resesyon çok önemli bir başlık. Dünyadaki arz fazlasını dikkate aldığınızda, bunun daralması, talebin düşmesiyle birlikte üretim noktalarındaki sıkıntının satış noktasına da yansıması kaçınılmaz.
Yaşanan ve yaşanacak sıkıntıda en çok problemle karşılaşacak sektörlerin başında hizmetler geldiği de açık. Ekonomimizde yüzde 50’in çok üzerinde paylara ulaşan bu sektörden başımızın belaya gireceğini de biliyoruz.
AVM’ler meselesine gelince temeldeki sorunu görmek lazım. Bu yapılardaki ekonomi, ağırlıklı olarak bankacılık ve kredi, kredi kartı üzerinden beslenen, şişen nitelikteydi. Gayrimenkul sistemi içerisinde türev piyasalarla da para kazanılmasına uygun ortamlar yaratıyordu. Dünyadaki finans sıkıntısının buraları etkilemesinden daha normal bir sonuç olamaz. Çünkü artık eskisi gibi likit zenginliği yok.
Bir diğer önemli faktör de sokak perakendeciliğine geri dönme eğilimi. Birçok gayrimenkul uzmanı yakın zamanda ‘AVM’ler out, AVC’ler in’ şeklinde değerlendirme dahi yaptılar. AVC, yani alışveriş caddeleri ise iyi ders çalışılması gereken bir alan.
Çünkü örneğin bizdeki Rumeli Caddesi gibi noktalarda markalı ürünler öne çıkarken, perakendenin sokağa yansıması finansmanımızı kısa vadede markalaşmaktan çok, kalite ve fiyatı aynı anda sunan optimum noktayı yakalayan ürünlere çevirmemiz gerektiğinin sinyalini veriyor.
Zaten bu ihtiyacı, dünya ekonomisinin zorlandığı süreçte yakalayanlar ve pazar oluşturanlar, filmin sonunda işin içinden markalaşmış olarak çıkabilir. O nedenle orta ve uzun vadede varlığına inandığım markalaşmaya ilişkin, kısa vadede stratejilerimizi tartışmalıyız. Çünkü burada paranın satın alamayacağı bir fırsat var.
Dünya markaları darbe yerken, markalaşmaya para harcamak yerine, niteliği, standartları üst düzeye çıkarılmış, fiyatında marka bedeli olmayan ama değerini bulan ürünler yaratmalıyız. Örneğin sanayide hazır giyim sektörümüzün, hizmetlerde de çeşitlendirilmiş turizmin bu alanda çok avantajlı olabileceğini düşünüyorum.
Bence kısa vadede yola böyle devam ederken, kıt kaynaklarımızı ise biliÅŸim, yazılım gibi alanlara kaydırarak, orta ve uzun vadeyi de kurtarabiliriz. Çünkü yazılımınız orijinal ise beraberinde getireceÄŸi teknolojilerle sonuç alamayacağını sektör yok gibi…