Geçtiğimiz hafta sonu, Adıyaman’daydım. Moda ve Hazır Giyim Federasyonu, bu ildeki üyesi, Adıyaman Giyim sanayicileri Derneği’nin ev sahipliğinde Tekstil ve Hazır Giyim Çalıştayı’nın ikincisi gerçekleşti. Fakat bu vesile ile Adıyaman’da tespit ettiğim doğruları, yanlışları, potansiyeli ve yapılması gerekenleri gözlemleme fırsatı buldum.
Öncelikle şunun altını çizeyim ki Adıyaman, kanaatin aksine son derece huzurlu bir şehir. Ve yine zannedilenin aksine ilin zor duruma düşmesinin nedeni terör değil, yanlış teşvik sistemi…
Sümerbank’ın yapılanmasıyla tekstil adına bir temel atılan ilin daha sonraki yıllarda atağa geçtiği görülüyor. Çok sayıda fabrika açılıyor, komşu illerden büyük sanayiciler burada konuşlanıyor. Biraz üretim yapısı fasoncu koksa da, ikinci bir sıçrama yaşanıyor.
Yapılması gereken ne? Bu yapının daha katma değerli, belki markalaşma yönelen bir çizgide eksikliklerinin giderilmesi… İşte şehirdeki insanlar bunu beklerken, yeni bir teşvik sistemi açıklanıyor. Yanıbaşındaki Şanlıurfa daha cazip hale gelince, Adıyaman çöküşe geçiyor.
Hatta bir sanayicinin anlatımıyla 120 kişi çalıştırırken, koşullar zorlaşınca, haksız rekabet devreye girince, çalışan sayısı bir anda 50 kişiye düşüyor. Sürekli anlatmaya çalıştığım yanlış teşvik uygulamalarının bariz bir örneği halinde bu il. Yeni işletmeler yaratayım derken, plansız programsız, sadece düz mantıkla yapılan uygulamalar varolanı yok ediyor.
Her şeye rağmen yenilmeyen ve tekrar toparlanmaya inanan Adıyaman, Moda ve Hazır Giyim Federasyonu’nun getirdiği vizyonla, yarın tekrar bir tekstil üssü ve cazibe merkezi olabilmenin mücadelesi veriyor. Çalıştayın ikincisini gerçekleştirerek bu ısrarını da ortaya koyuyor.
Çalıştayda Moda ve Hazır Giyim Federasyonu Başkanı Hüseyin Öztürk’ün cümleleri esasen dünün kibarca eleştirisi, geleceğin de kriterleri gibi.
Diyor ki Öztürk: “Maliyet faktörlerine özen göstermeliyiz. Ama asla insanlarımızı bir maliyet unsuru olarak görmemeliyiz. Onlar bizim için çok önemlidir. Daha çok düşünen üreten bir yapı oluşturmamız gerekiyor. Adıyaman bizim için çok önemlidir. Biz mermer, cam ve seramik, otomotiv gibi ihracatı yüksek olduğu belirtilen sektörlerin kilogram fiyatı düşüktür. Tekstil ve hazır giyimin kilogram fiyatı yüksektir.
Avrupa’nın zorunlu olarak hazır giyim alması gereken rakam ihtiyacının yüzde 20’sidir. Hızlı servis, maliyet, tasarım, açık hesap gibi avantajlarla bile biz Avrupa’nın ihtiyacının yüzde 12’sini karşılıyoruz. Çok çaba gösteriyoruz ama nitelikli değil. Kendimizi geliştirelim. Önce kendimizi geliştirirsek ürün nitelikleşir ve katma değer yükselir. Öncelikle şehirlerimizi tasnif etmeli, belli konularda uzmanlaştırmalıyız.”
İşte aslında tam da anlatma istediğim bu. Plansız, hedefsiz, gelişigüzel teşviklerle bu işin içinden çıkamayız. Adıyaman yolunu arıyor; rotasını tekstil hazır giyime çevirmiş ve yeniden ayaklanmak için yatırımcıları davet ediyor.
Çalıştay öncesinde ilin organize sanayi bölgesinde bir toplantıya katılma, ardından potansiyel turizm noktalarını inceleme fırsatım da oldu. İşte not defterime düşenlerden bazıları:
- Adıyaman Organize Sanayi Bölgesi Başkanı Abdülkadir Çelenk: “Biz huzur içinde iş ve aşımızla uğraşıyoruz. 5 bin kişiyi istihdam ediyoruz. Daha önce bu sayı 7 bin idi. 106 fabrikanın bulunduğu organize sanayiyi merkez yapmak istiyoruz. Yatırımcılara her türlü desteği vereceğiz. Edirne’de benim ne kadar hakkım varsa, Adıyaman’da da sizin hakkınız var. Gelin, ülkeyi beraber kalkındıralım. Biz bu ülkeyi bir yere getirmek zorundayız. Samimi olalım; kimsenin gerçekten sanayileşmeye niyeti yok.”
- Moda ve Hazır Giyim Federasyonu Başkanı Hüseyin Öztürk: “23 cazibe merkezi içerisinde Adıyaman önemli. Özellikle standart ürünler konusunda bir üs haline dönüştürülebilir. Sümerbank’ın kurulduğu ilden bahsediyoruz. Ülkemizi iyi tanımamız, özelliklerini ortaya çıkarmamız lazım. Standart ürünlerde bu ili, civar illeriyle merkez haline dönüştüreceksek, ilde mutlaka bir koordinasyon merkezi kurulmalı. Devlet, bölge halkı ve organize sanayi üçgeni birlikte çalışmazsa işadamı gelip yatırım yapmaz. Bu üçgende devlet teşvikleri sürekli değiştirmezse, bölge halkı istihdamıyla desteklerse, bürokrasi de desteklerse Adıyaman’a fayda sağlar. Genel anlamda da sektörel şehirler oluşturmalıyız. Koşullar oluşmadan, Anadolu’da katma değerli ürün söylemi hayal olur. Gelinen noktada ‘kabahat kimde’ diye bakacaksak, ‘ben dahil hepimizde’ demeliyiz.”
- Adıyaman Giyim Sanayicileri Derneği Başkanı Ragıp Aras: “90’lı yıllarda Adıyaman tekstil ile tekrar tanıştı. 2 binli yıllarda binlerce kişiyi istihdam etti. 5084 sayılı yasa sonrası büyük kapatmalar yaşandı. Yanlış teşvik sistemi sadece firmalara zarar vermedi; çalışanlar küstü; sektör yara aldı. Şimdi yaşanan gerilemenin ardından tekrar atağa geçiyoruz. Yatırım yapmak isteyen gelsin bir yıl kira almayacağız. Adıyaman’a bir çivi çakan, avucumun içine çaksın. Bu acıya razıyım.
Toplantıda konuşulanlar içinde üniversite – sanayi işbirliği konusunun inisiyatiften çıkarılıp, bunu mecburi tutacak yapılanmaların önünün açılması ihtiyacı da önemliydi. Her yerde olduğu gibi ara eleman sorunu Adıyaman’da da dile getirildi. Bu noktada Moda ve Hazır Giyim Federasyonu Başkanı Hüseyin Öztürk’ün bir tanımlaması çok hoşuma gitti. Dedi ki:
“Öncelikle ara eleman demekten vazgeçelim. Bir üründe fabrikada çay yapan arkadaşımızdan, bitmiş ürünü tırla taşıyan şoför kardeşimize kadar herkes eşit pay sahibidir. Hiçbiri bir diğerinden önemli ya da önemsiz değildir. Bu bir ekip çalışmasıdır. Yani kimse ara eleman değildir; herkes elemandır.”
Meseleyi hiç bu açıdan tanımlayanı duymamıştım. Açıkçası belki de meseleye böyle yaklaşırsak, çok daha farklı işletme yapılarına ulaşabileceğimizi düşünüyorum.
Gelelim tarih meselesine… Adıyaman’da Romalılar’ın yaptığı ikinci büyük köprü olan 1800 yıllık Cendere Köprüsü’nden, antik çağda Kommagene krallığına kadar uzanan özellikleriyle tam bir hazine. Nemrut’u zaten anlatmaya bile gerek yok. Ama özellikle 6 milyon metrekareye yayılmış Perra Antik Kenti ve kaya mezarları görülmeye değer.
Bu alanda o çağda suyun arıtılması ve şarap üretim alanlarının olması çok önemli. Daha da önemlisi dünyada marka yaratmaya çalışan Türkiye’nin Kommagene topraklarında 2 bin yıl önce markalı şarap üretilmesi. Monarite markasıyla imal edilip, ihraç edilen üründen bahsediyoruz.
Acısı marka hazır; bağcılık halen devam ediyor; ama ilde şarap üretilmiyor. Acı değil mi? Gerekçe dinsel gibi nedenlere bağlansa da Osmanlı’nın yıllık 1 milyon 300 bin ton şarap ihraç ettiğini ve bugün bağnazlıkla 100 bin tonu bulamadığımızı hatırlatırım.
Bundan da acısı yılda gerçekten turizm için ile gelenleri sayısı sadece yıllar ortalamasında 100 bin kişi. İnanç, sağlık gibi nedenlerle gelenleri katarsanız, sayı 850 bine ulaşıyor; ama yapıya baktığınızda onları turist saymak olanaksız. Gelen 100 bin kişinin ise sadece yüzde 30’unu yabancılar oluşturuyor.
İşte not defterime düştüğüm başlıklardan sadece bazılarıyla Adıyaman… Huzurlu bir kent, ama adı terörle anılıyor. Kimse oradaki insanlara ihtiyacını sormuyor. İkincisi gerçekleşen bu çalıştay ise adeta ümit ışığı yakmış.
Bir tarafta terörün değil, yanlış teşvik uygulamasının yok ettiği bir ekonomi, diğer tarafta her şeye rağmen atağa kalkma arzusu taşıyan insanlardan oluşan bir yapı. Bir tarafından tarihi zenginlik ve medeniyet, diğer tarafında organize sanayiye yatırımcı bekleyen, aş ve iş derdinde olan insanlar. Çözüm mü?
Aslında onlar çözümün yolunu bulmuşlar. Sadece biraz dinlemek ve sahip çıkmak gerekiyor.