Avrupa’daki durum dikkate alındığında, bu pazara ihracatımızın artış hızının yükselmesini beklemek gerçekçi deÄŸil.
Cari işlemler açığı hâlâ oldukça yüksek bir düzeyde olsa da bir süredir belirgin biçimde düşüyor. 2011’in ekim ayında 78.6 milyar dolarla rekor düzeye çıkan son on iki aylık cari açık, nisan ayında 69.2 milyar dolara düştü. Neredeyse 10 milyar dolarlık bir azalış var. Kısa vadede Türkiye’nin en büyük kırılganlık kaynağının cari işlemler açığı olduğu hatırlandığında, olumlu bir gelişme bu. Hafta başında açıklanan nisan ayı ödemeler dengesi verilerindeki tek olumlu gelişme cari işlemler açığının azalması değildi. 2011’in ikinci yarısında giderek derinleşen Avrupa krizi bu açığın finanse edilebilirliği açısından çok büyük soru işaretleri oluşturmuştu. Zaten yüksek cari işlemler açığının kısa vadede Türkiye’nin en büyük kırılganlık kaynağı olmasının temel nedeni de buydu.
Gerçekten de Mayıs 2011’den başlayarak finansman açısından sevimsiz bir durum ortaya çıktı. Merkez Bankası rezervlerinden ve kaynağını tam olarak bilemediğimiz ‘net hata noksan kalemi’nden sağlanan finansman bir tarafa bırakıldığında, farklı bir ifadeyle ‘normal’ finansman biçimine bakıldığında, cari işlemler açığından doğan finansman gereksiniminin tam olarak giderilemediği bir döneme girildi.
Ä°yileÅŸme ithalattaki düşüşten kaynaklandıÂ
Oysa nisan ayında normal kaynaklardan sağlanan dış ‘kaynak’ girişi, cari açıktan doğan finansman gereksiniminin oldukça üzerinde gerçekleşti. Mayıs 2011-Mart 2012 döneminde bu durum sadece iki kez yaşanmış, o aylarda da sağlanan finansman, cari açıktan doğan finansman ihtiyacını ancak ucu ucuna gidermişti. Nisan ayında ise 5 milyar dolar cari açığa karşın, dış finansman 6.2 milyar dolar oldu.
Kırılganlığımızın azalmakta olduğuna sevinelim elbette ama bu kırılganlığın nasıl azaldığını da gözden kaçırmayalım. Cari açıktaki iyileşmenin önemli ölçüde ithalattaki düşüşten kaynaklandığını biliyoruz. Bunun arkasında ise ekonomimizin yılın ilk dört ayında önemli ölçüde yavaşlaması var. Muhtemelen mayıs ayında da benzeri bir durum yaşandı. Ekonomik yavaşlamayı ise yurtiçi kredi arzındaki gelişmelerden ve o gelişmeleri doğuran politikalar ve koşullardan bağımsız olarak incelemek mümkün değil.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ.