Kısa vadede çözüm, doğru kur politikasıdır. Uzun dönemdeki çözüm ise yapısal dönüşümden geçiyor.
Türkiye’nin üretim yapabilmek için enerji ithal etmesi gerekiyor. Elektrik, petrol, doğalgaz kullanmadan üretim yapmak mümkün değil. Petrol ve doğalgaz bizde çok düşük miktarda olduğu için ithal ediyoruz. Elektriğin bir bölümünü kendi suyumuzla ve linyitimizle üretsek de daha büyük bölümünü ithal ettiğimiz petrol ve doğalgazla üretiyoruz. Sanayide kullandığımız bazı ara malları ve yatırım mallarını da ithal ediyoruz. Bu ithalat iki nedenle oluyor:
Bu malların bir bölümü Türkiye’de üretilmiyor. Bazı sanayi ürünlerini elde edebilmek için o girdileri ithal edip burada üretilenlerle birleştirerek nihai ürünü elde etmemiz gerekiyor. Burada ithalat zorunlu bir durum olarak çıkıyor karşımıza.
Bazı girdiler ya da
ara malları ise dışarıda daha ucuza olduğu için ithal ediliyor. Bunları Türkiye’de üretilen mal ve hizmetlerle bir araya getirerek bir sanayi ürünü çıkarıyoruz ve bir bölümünü içeriye bir bölümünü de dışarıda satıyoruz. Örneğin konfeksiyonda kullandığımız kumaşlar eskiden çoğunlukla Türkiye’de üretilen kumaşlarken son yıllarda ucuz Çin kumaşlarıyla rekabet edemeyince Çin’den ithal edilmeye başlandı. Dolayısıyla Çin’den ucuz kumaşı getirip burada elbise, pantolon, etek yapıp satıyoruz. Böylece yerli kumaş üretimi yavaş yavaş ortadan kayboluyor. Bunu önlemek için son dönemde geçici vergi uygulamasına girişildi.
Yuan ve TL
Türkiye’de üretimi olmayan hammaddeler, ara malları ve sermaye mallarının ithal edilmesi konusuna diyecek bir şey yok. Buna karşılık kumaş üretimimizi öldüren olayın ne olduğuna yanıt bulmamız gerekiyor.
Nasıl oluyor da Çin, kumaşı ucuza üretirken bizim gibi çok daha eski bir tekstil ülkesi bunu pahalıya üretiyor? İşte burada karşımıza ucuz emek ve düşük kur politikası çıkıyor. Çin, bir yandan ucuz emeğe dayalı üretim yaparken bir yandan da Yuan’ı düşük değerli tutuyor. Buna karşılık Türkiye, TL’yi yüksek değerli tutuyor. Çin, düşük değerli Yuan aracılığıyla mallarını satıp para kazanma derdindeyken Türkiye, yüksek değerli TL ile GSYH’sini yüksek gösterip hava atmayı tercih ediyor. Sonuçta Çin cari fazla rekorları kırarken Türkiye cari açık rekorları kırıyor.
Doğru kur politikası
Günümüzde korumacılık duvarlarının arkasına sığınarak ekonomiyi yönetmek pek mümkün değil.
Çin hem gücünü kullanarak hem de kur politikasını ona göre yürüterek bunu bir yere kadar becerebiliyor. Bizim de yapmamız gereken şey doğru kur politikası uygulamaktan ibaret. TL’nin değerini düşürebilirsek bu bir çeşit koruma duvarı görevi görecek. Son iki yılda Türk sanayiinde ithal girdi oranı ikiye katlandı. Bunun cari açığa katkı yapmaktan daha kötü etkisi sanayimizin ithal mallara dayalı üretime saplanmaya başlamasıdır.
Piyasada arz ve talebi dengeleyen ve kararları belirleyen şey fiyattır. Döviz de bir maldır ve onun fiyatı da kurdur. Kur yanlışsa piyasada dengeler ona göre oluşur. TL’nin yabancı paralar karşısındaki durumu gerçeği yansıtmıyor. Döviz kuru serbest piyasada belirlendiği halde böyle bir durumun ortaya çıkmasının iki nedeni var:
Yabancılar açısından reel faiz hâlâ çok yüksek olduğu için Türkiye’ye sıcak para girmeye devam ediyor.
Merkez Bankası, kurdan rahatsız olunca piyasaya müdahale ediyor ya da müdahale edeceğinin işaretini veriyor. Bu durumda kurun istikrarlı kalacağını düşünen yabancı yatırımcı sıcak parasını Türkiye’ye getiriyor. Bu da TL’nin değerlenmesine yol açıyor.
Kısa vadede çözüm doğru kur politikasıdır. Uzun dönemdeki çözüm ise yapısal dönüşümden geçiyor.
Mahfi EĞİLMEZ