Büyüme ve Enflasyon

Milli gelir analizine devam ediyorum. Üçüncü çeyrekte ekonominin beklenenden hızlı büyümesi, tartışmaları da canlandırdı. Eleştirilerin çoğuna aşinayız; bir süredir duyuyor, okuyoruz. Yüksek büyüme eleştirileri yoğunlaştırdı.

Geri planda uygulanan para politikasından rahatsızlık yatıyor. Ayrışmaya “iki tarz-ı iktisat” demiştim. “Sıcak paracılar” yüksek faiz istiyor. Enflasyon tehdidini öne çıkartıyor. “Kurcular” esas tehlikeyi dış açıkta görüyor. TL’de değer kaybını savunuyor.

İlk kesim yaratıcı davrandı. Kolay akılda kalan (ve çarpıcı) bir slogan üretti: “Türkiye yüzde 10’lar ekonomisi oldu”. Büyüme, dış açığın milli gelire oranı ve enflasyonun ulaştığı düzeye atıf yapıyor.

Doğru lafa ne denir? Yıllık sayılara bakalım. Üçüncü çeyrekte büyüme yüzde 9,5’la tarihi rekor kırdı. Dış açık ekimde 78 milyar dolara yani milli gelirin yüzde 10’una ulaştı. TÜFE artışının yıl sonunda yüzde 10’u aşacağı da kesinleşti.

“Ezber” gerçeğe uymuyor

Dış açık konusunu talebin bileşenlerini ele alırken dolaylı şekilde gördük. Üçüncü çeyrekte yüksek büyümeye rağmen dış talebin katkısı artıya geçti. TL’de değer kaybının da katkısını unutmayalım. Önümüzdeki dönemde bu eğilim güçlenecektir.

Bugün enflasyona odaklanıyorum. Önce bir hatırlatma: Büyüme ile enflasyon arasında mekanik ilişki kuran ezberlere hep karşı çıktım. Tersine, enflasyonun her yerde ve daima son derece karmaşık bir sürecin sonucu olduğunu vurguladım.

Şüphesiz, talebin, özellikle iç talebin canlılığı, fiyat artışlarını destekleyen ve hızlandıran faktörlerden biridir. Ama asla tek belirleyicisi değildir. Gerçekçi bir analizin mutlaka diğer koşulları hesaba katması gerekir.

Dünya deneyimi bu yöndedir. İyi bilinen bir örneği tekrar hatırlatalım. Çin on küsur yıldır yüzde 10 ve üstü büyüme hızını düşük tek haneli enflasyonla sürdürüyor. Tersine örnek ise Türkiye’nin 1990’lı yıllarıdır.

İlişkiyi yakın dönem sayılarında da göremiyoruz. 2010 sonrası yıllık büyüme ve enflasyonu izleyelim. 2010 başında büyüme düşük (yüzde 1,3) ama enflasyon yüksektir (yüzde 9,6). Sonrasında büyüme yüzde 8’in üstünde seyrediyor. Enflasyon yüzde 6’ya geriliyor. Bence grafik ayrıca açıklama gerektirmeyecek kadar açıktır.

Mali disiplin ve enflasyon

Sık sorulan bir soru var: “enflasyon konusunda nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun?” İlk bakışta haklı duruyor. Büyüme yüksek, TL değer kaybediyor, gıda fiyatları artıyor, enerji fiyatları düşmüyor. Ezbere göre enflasyonun da kopup gitmesi gerekiyor.

Ben de bir soru ile cevaplıyorum. “Bütçe açığı milli gelirin yüzde 1’ini geçmeyen ama yüksek enflasyon yaşayan bir ekonomi örneği verebilir misiniz?” Boş yere yorulmayın. Böyle bir vaka yoktur. Olamaz.

İşin püf noktası buradadır. Kalıcı yüksek enflasyonu daima yüksek kamu açıklarının para basarak finansmanı besler. Aman dikkat: Tersi de geçersizdir. Yani büyük kamu açıkları düşük enflasyonu dışlamaz. Kriz sonrası ABD yeterince kanıttır.

Uzatmayalım. Bütçe disiplini ile enflasyonun gidebileceği yer bellidir. İç ve dış maliyet şokları ile yükselebilir. Ama orada kalamaz. Çıktığı gibi inişe geçer. Benden söylemesi.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir