Dünya Bankası’ndan Türkiye’ye övgü geldi. Niye? Türkiye geçen yıl 7 çılgınlık için 44,7 milyar dolarlık altyapı kredisini kapattı. Haber böyle sunulunca borcu bitirdi gibi algılanıyor. Hayır; sadece bu parayı temin etmeyi başardı; yani borçlandı, Dünya Bankası’na göre de finansal olarak çıtayı yükseltti.
Yapılan açıklamaya göre 2015 yılının en fazla yatırım çeken 5 ülkesi sırasıyla şöyle: Türkiye, Kolombiya, Peru, Filipinler, Brezilya. Sıkı durun, başarımız burada da bitmiyor. Bu beş ülke 74 milyar dolar ile gelişmekte olan dünyadaki küresel taahhütlerin, altını çiziyorum taahhütlerin, yüzde 66’sını oluşturdu.
Bu durumda bizim dışımızdaki 4 ülkenin toplamda çektiği para ise yaklaşık 29 milyar dolar. Ne kadar büyük iş başarmışız değil mi? Bunun yanıtına geleceğim; ama ilk önce durum tespitini bir başka ağızdan aktaralım. Kahramanız (!) John Perkins. Kendi deyimiyle bir ekonomik tetikçi… ‘Bir Ekonomik Tetikçi’nin İtirafları’ kitabında sistemi anlatıyor. Önce konumuzu ilgilendiren kitaptan o bölümü ya da itirafı aktaralım:
“…Ekonomi tetikçisi olarak bizlerin amacı küresel imparatorluk kurmaktır. Bizler, diğer ülkeleri şirketlerimizin, hükümetimizin, bankalarımızın, kısacası benim şirketokrasi diye adlandırdığım kurumsal yapının kölesi haline getirmek için uluslararası finans kuruluşlarını kullanan elit bir gurubuz. Mafyanın yaptığı iyilikler gibi Ekonomi Tetikçileri de görünüşte bazı iyilikler yapar.
Örneğin elektrik santralleri, otoyollar, limanlar, havaalanları, teknoparklar gibi altyapı hizmetleri için borç temin ederler. Bu borçların ön koşulu, bütün bu projelerin Amerikan inşaat ve mühendislik firmaları tarafından gerçekleştirilmesidir. Aslında paranın çoğu Amerika’yı hiç terk etmez; yalnızca Washington’daki bankalardan New York, Houston veya San Francisco’daki mühendislik firmalarına transfer edilir.
Para hiç vakit geçirmeden şirketokrasi üyesi şirketlere (kreditörlere) döndüğü halde borçlu ülkenin anapara artı faizin tamamını ödemesini isteriz. Eğer Ekonomi Tetikçisi çok başar ılı ise borç tutarı o kadar büyük olur ki birkaç yıl sonra borçlu ülke ödemeleri aksatır. Bu olduğunda biz de mafya gibi diyetini isteriz. Birleşmiş Milletler’de Amerika’nın isteği doğrultusunda oy verme, askeri üs kurma veya petrol gibi değerli kaynaklara el koyma şeklinde olabilir bu diyet. Buna rağmen borçlunun borcu devam eder. Böylece küresel imparatorluğumuza bir ülke daha eklenmiş olur…”
Şimdi diyebilirsiniz ki, bu eski dünya düzeniydi, ‘artık öyle bir iktidarımız var ki, bize diş geçiremezler. Hatta IMF’ye borcumuzu bile ödedik.’ IMF’ye borcunu ödedin de onun garantörlüğünde dünyadan topladığın ne olacak?
Yani köprüleri atmış değilsin; o nedenle de zaten 4. Madde kapsamında her yıl gelip denetim yapıyorlar. Tavsiyeleri de uyulması mecburi cinsten. Peki durum böyle mi? Kaderin cilvesine bakın ki, ekonomik tetikçimiz Perkins, 2014 yılının Şubat ayında bir konferans için Türkiye’ye geldi. Bakalım o zaman ne demiş?
“…Bu ülkelere gönderilmek üzere Dünya Bankası’ndan kredi çekip paraları istediğimiz şirketlere gönderirdik. Bu ülkeler borç batağına girdi. Türkiye de aynı şeyi yaşadı, kriz ve devalüasyon oldu. Sonra özelleştirmeler yapıldı ve ülkenin kaynakları satıldı. Sonuçta şirketler dünyayı yönetiyor. Devlet başkanları büyük şirketlerin desteği olmadan seçilemez…”
Bu kibarca, sistem aynen devam ediyor demektir. Şimdi Dünya Bankası’ndan alınan bu büyük borcun neyin övgüsü olduğunu tekrar sorgulamak gerekmiyor mu? Bu tip uluslararası kuruluşlardan kredi kullanılabilir mi? Elbette kullanılabilir. Zira bu fonların birçoğuna Türkiye olarak da katkıda bulunuyor, ama proje üretmediğimiz için karşılığını alamıyoruz. Ama ipleri kaptırmamak için kredi kullanacağınız işin fizibilitesini yapmış olmanız, kendisini ödüyor olması lazım.
Birçoğunun kredisi, söyleminin aksine kamu bankaları üzerinden kullandırıldı ve devlet garantisi istendi. Zaten birçoğuna da yabancı kaynak bulunamadı. Kamu bankaları zorlanarak finanse ettirildi. Madem bunlar çok hesabı kitabı yerinde çılgınlıklardı, neden bankacılık sistemi kredilendirmedi?
Yapılanların hiçbirinin başlangıç maliyetleri tutmuyor; tahmin edildiğinin çok ötesinde harcamaya neden olduğu biliniyor. Barajlar bunun en açık kanıtı. 800 milyon dolara başa baş noktası olan bir baraja 5 milyar dolar harcayıp, sonra da krediyi geri ödeyebileceğinizi sanıyorsanız, iktidardan daha büyük hayalperestsiniz demektir.
Dönelim başa: Dünya Bankası Türkiye’yi övdü. Niye? Borç almayı başardığı için. Nasıl ödeyecek? İşte bunun yanıtı yok. Özel şirketler kullanıldı; ödeyemezlerse ne olacak? Devlet garantisi var, borç bize yazılacak. Şirketlere de kullan kullanma para ödenecek. Ne güzel dünya değil mi? Ama kıskanmayın; siz de aynı şeyi yaşıyorsunuz.
Kredi kullandığınızda bankadan gelen reklamları hatırlayın. Tebrikler Türkiye çok güzel borçlandın, en ödenemez haliyle; tebrikler.