Bütçe Disiplini Programın Çıpasıydı
2001 krizi sonrası Türkiye, IMF desteği ve stand by düzenlemesinin getirdiği koşullara uyarak bazı alanlarda yapısal reform yaptı. Bunlar; bankacılık sisteminin baştan aşağıya yeniden yapılandırılması, bankacılık denetim ve gözetiminin Hazine’den alınıp bağımsız bir kurum olarak kurulan BDDK’ye verilmesi, KİT’lerin görev zararlarının bir program çerçevesinde tasfiye edilmesi, bütçe açıklarının düşürülmesi ve böylece kamu kesimi borç yükünün azaltılması gibi adımlardı. Bu düzenlemeler enflasyonun kademeli olarak düşmesine ve dolayısıyla faizlerin de gerilemesine yol açtı. Zaman ilerledikçe paradan altı sıfır atılması ve AB ile tam üyelik müzakerelerine başlanmasıyla TL’ye güven artmaya ve dolarizasyon çözülmeye başladı. Türkiye’ye dönem boyunca yüksek miktarlı doğruda yabancı sermaye yatırımları geldi. Yaşanan döviz bolluğu TL’ye istikrar kazandırdı, faizleri daha da düşürdü, büyümeyi de yüksek bir ortalamaya taşıdı. Bu olumlu gidişin temel çıpası bütçe açıklarının denetimli olarak yüzde 3’ün altında tutulması ve faiz dışı fazla verilerek kamu borçlarının artmasının engellenmesiydi.
Türkiye, bu uygulamaları, IMF ile ortak programı bitirdiği 2008 yılı Mayıs ayına kadar yüksek bir disiplinle sürdürdü. Program sonrasında yapması gereken ek reformları yapmamasına ve çeşitli disiplin kayıplarına karşın 2013 yılına kadar çok büyük sapmalara yol açmadan aynı yolda devam etti. Özellikle 2013 yılı ilkbaharında ABD Merkez Bankası Fed’in parasal gevşemeyi sonlandıracağına ilişkin açıklamasından sonra birçok alanda ivme kaybı yaşamaya başlayan Türkiye ekonomisini ayakta tutan dayanak, tek seferlik gelirlerle destekleniyor olsa da, bütçe açıklarının düşüklüğü ve dolayısıyla IMF programıyla sağlanan ve devam ettirilen kamu mali disipliniydi.