Memleket kontrolsüz büyürken ekonomide risk biriktirildi. Tedbir yerine de kur intibakının faydalı olacağı düşünüldü.
Kur intibakında bayram arası galiba sona erdi. Hafta başından beri göz ucuyla döviz kurlarını yeniden izlemeye başladık. Tamam. Dışarısı karışık, dolardaki artışın önemli bir bölümü de euro/dolar paritesinden kaynaklı. Ama eskiden dışarısı karıştığında etki tam da böyle olmuyordu. TL böyle değer kaybetmiyordu. Hatta hafiften değer kazanıyordu. Kurlar uzun süre aynı yerdeydi. Kimse dolarizasyondan sıkça söz etmiyordu. Girişimcilerimiz 2001 krizinden beri ilk kez dolar cinsinden borçlanıp, maliyetlerini azaltmaya önem vermeye başlamışlardı. Şimdi tersi olmaya başladı. Eskiden Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) “Kur iç ve dış talebin dengelenmesine katkıda bulunacaktır” diye açıklama da yapmazdı. Ama artık yapıyor. Para Politikası Kurulu’nda, kur intibakı, ekonomiyi soğutmaya yaptığı katkı nedeniyle olumlu faktör olarak vurgulanıyor. Peki, dünden farklı olarak bu günlerde neler oluyor? TCMB ne demeye çalışıyor? Ben hareketliliğin TCMB’nin dedikleri ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum.
Hiç Umberto Eco’nun gazete yazıları derlemesine baktınız mı? Adı, ‘Somon Balığı ile Seyahat’ (Travelling with a Salmon) idi. Benim hâlâ aklımda kalan yazılardan biri, birinci perdeyi kaçırıp, bir tiyatro oyununu ikinci perdeden başlayarak izlemek üzerineydi. Eco, Hamlet’i ikinci perdeden izlemeye başlayan birinin, kahramanımızın (ilk perdede babasını öldürüp, annesi ile evlenen) amcasına karşı kaba tavırlarını anlamakta zorluk çekeceğimizi anlatıyordu. Öyle ya, kibar ve anlayışlı yaşlı amcasına karşı bu ne küstahlıktır, kardeşim. Kıssanın hissesi: Etraftaki gelişmelere bakarken hep bundan önce, ilk perdede ne cereyan ettiğine bakmak gereğiydi. Şimdilerde gündemi meşgul eden kur hareketlerine ve Kürt meselesi etrafındaki tartışmalara bakarken ben hep kendi kendime, “İlk perdeyi unutma” diyorum. Size de öneririm.
Şimdi ilk perdeden bakarak kurdaki gelişmelere bakarsak, aslında anahtarTCMB’nin açıklamasında yatıyor. Banka, kurdaki hareketin iç ve dış talebin dengelemesine katkıda bulunmakta olduğunun altını çiziyor. Kurdaki intibaktan arada mutsuzmuş gibi yapsa da aslında vaziyetten mutsuz değilmiş gibi duruyor. Ortada bir dengesizlik var. Dengesizlik Türkiye’nin dışarıdan döviz kazanma kapasitesi ile ekonominin döviz ihtiyacı arasında aslında. Avrupa’daki kriz Türkiye’nin ihracat yoluyla döviz kazanma kapasitesini olumsuz etkiliyor. İç talepteki canlılık ise döviz ihtiyacını arttırıyor. Ortadaki dengesizliğe cari açık diyoruz. Cari açığın memleketin döviz kazandırıcı işlemlerine oranı ise normal şartlarda yüzde 30’ları aşamazken şimdilerde yüzde 40’ların üzerine çıktı. Yetmiyor. Şekilden de göreceğiniz gibi, bu açık kahir ekseriyetiyle kısa vadeli yabancı fon girişiyle kapatılıyor.
Bu şekil ilk perdenin resmidir. Memleket kontrolsüz büyürken ekonomide risk biriktirildi. Bunu önlemek için tedbir almak yerine, kur intibakının faydalı olacağı düşünülmüştür. İşte şimdi dış kaynak girişlerini pahalılaştıracak, döviz kazandırıcı işlemleri destekleyecek bir kur intibakı olmaktadır. Duvara bir çivi çakmak için ne yapmak gerekir? Ya çiviyi duvara doğru itersiniz ya da duvarı çiviye doğru yaklaştırırsınız. Biz bu günlerde ikinci yolu tercih ediyoruz gibi duruyor.
TCMB, “Kur intibakı dengeleri tesis ediyor” diyor. İktisadi vaziyet bu sayede sürdürülebilir duruyor diyor bana kalırsa. Bir yandan da cari açığın yılın ikinci yarısında azalacağına ilişkin algıyı güçlendirmeye çalışıyor. Avrupa karışıyor. Türkiye, 2008’e göre açığın finansmanı açısından daha riskli duruyor. Bu durumda bu kurlar sizce nereye gider?
Güven SAK