Bol Bulamaç

Bizim çocukları işe alacağız bir zahmet istifa edin. Bakın çekip gitmezseniz bu işin iftirası var, görevi kötüye kullanması, emekliliği yakması var. Benden söylemesi. Demedi, demeyin…

Fakat bazı memurlar inatçı çıkar. Mecburen durumuna uygun bir şekilde görevden uzaklaştırılır. Hatta yetmez, işin önü kapatılsın diye, bir iki de soruşturma açılır. Fakat kendinden emin olan tutar mahkemenin yolunu…

Elbette boş durulmaz. O arada ‘bizim çocuklar’ işe alınır. Fakat birçoğu yetersiz olduğu için görev yerlerine vekâleten getirilirler. Gel zaman, git zaman, kapı gösterilen ve sonra da mahkemenin yolunu tutan bürokrat davayı kazanır.

Normal bir ülkede ne olur? Vekâleten yürütülen görev sona erer ve asaleten işe iade kazanan görevinin başına geçer. Altını çiziyorum, bu normal bir ülkede olur. Bizde ne yaşanır? Mahkemeyi kazandığı halde kişi görevinin başına geçemez. Alınır açığa…

Bizim çocuğu görevinden almak ayıp… O kadar sözler verilmiş. Üstelik ne dersek yapıyor. Öte yandan da adam davayı kazanmış. Özlük haklarıyla birlikte gelip, kapıya dayanmış. Ne yapacaksınız? Olay ortaya çıkarsa rezalet.

Ve formül bulunur. Bizim çocuğu görevinde tutarlar, hem vekile, hem asile para ödemeye başlarlar. Fakirin, yetimin, işçinin, memurun, esnafın, işadamının vergilerini de bol bulamaç dağıtılırlar.

Sadece Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki rezalet bile Türkiye’de nasıl bir aymazlığın yaşandığını gösteriyor. Yanlış anlaşılmasın her şey kitabına uydurulmuş. Fakat bu 800 kişiye bu yolla çifte maaş ödediğimiz gerçeğini ortadan kaldırmıyor.

Her ay 800 çarpı iki ödenen maaşlar nedeniyle bakanlık bütçesinde 2,5 milyon TL’lik bir delik oluştuğu ortaya çıkıyor. Sözleşmeli Türkiye hedefiyle hayalleri gerçeğe dönüştürenler, ekstradan ödenen 800 maaş konusunda da hiç hicap duymuyorlar. Dikkatinizi çekerim bunlar sadece müdür. Bir de alt kadroları düşünün.

Hadi diyelim ki parayı ödedik. Yok canımızla cebimizden bunları da karşıladık. Niye? Bizim çocuk işsiz kalmasın, onun parası kesilmesin. Değil ya, diyelim ki her şeye tamam, hepsini sineye çektik. Her ay fazladan 2,5 milyon ödeyecek kadar zenginiz.

Hukuka rağmen yapılan işlere de göz yumacak kadar aymaz, çapsız, ilkesiz ve duyarsız hale geldik. Para bizim değil mi? Bol bulamaç dağıtıyoruz. İstediğimize verip, bilmem kimin akrabasının da işsizler kervanına katılmasını önlüyoruz.

Dedim ya, hepsini kabul ettik diyelim. Her ay 800 kişiye açıktan para ödenen Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapa yapa ortaya koyduğu proje ne? 4 + 4 + 4 adı verilen parçalı müfredatlı eğitim sistemi, bir türlü dağıtamadıkları tablet hayali, özgürlük adına fakir çocukları formasız bırakıp, cıbıldak bırakmaları ve katledilen kuşaklar.

Şimdi tekrar soralım. Para yerine gelir de ya çocuklar. Gerçekten bu kadar zengin miyiz?

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir