Yunanistan iÅŸi geçen hafta da sonlanamadı. Avrupa’dan gelen ağır isteklerin yansıması bu haftaya taşındı.
Görünen odur ki, Yunanistan’ın içine düştüğü bu çıkmaz, kolay kolay bitecek gibi görünmüyor. Bizim 19. yüzyıldaki düyûn-ı umûmiyye kadar sürmese bile ona yakın bir zaman alacak gibi.
Sorun sadece borçların ödenmesi ya da ödenebilecek düzeye getirilmesi deÄŸil. Yunanistan’ın kendine yetecek bir ekonomik yapıyı kuramaması. Bunun da uzun zaman alacağı kesin.
BİLEK GÜREŞİ SÜRÜYOR
Yunanistan ücretler yoluyla yüzde 25 devalüasyona “Evet” dedi. Aslında parası Euro olmasaydı devalüasyon çok daha yüksek oranlarda gerçekleÅŸecekti.
Ne var ki Troyka’nın istekleri sadece yüzde 25 devalüasyon deÄŸil. Aynı zamanda bu düzeyin önümüzdeki yıllarda da sürdürülmesini istiyorlar. Gerek ücret artışları gerekse verimlilik düşüşleriyle Yunanistan’ın rekabetçilik düzeyinin tekrar bozulmamasını saÄŸlamaya çalışıyorlar.
Bu nedenle asgari ücretlerin dondurulması, 150 bin kişinin işten çıkarılması görüşündeler. Kamu finansman dengesinin tekrar ortaya çıkmaması için baştan önlem alıyorlar.
Yunanistan’ın bu isteklere itiraz edecek durumu yok. AB’den ya da Euro Bölgesi’nden çıkarsa durumu çok daha kötü olacak. Ãœretecek bir ÅŸeyi olmayan toplumların satın alma gücünün nasıl çöküşe geçeceÄŸini onlar da biliyorlar.
Avrupalı liderler de sözlerine güvenemedikleri Yunan siyasetçilerin hareket alanlarını başlangıçta daraltmak istiyorlar.
Sonunda nasıl olsa bir noktada anlaşacaklar ama iş kesinlikle bitmeyecek.
YUNANLARIN SAVUNAMADIKLARI
Yunanistan’ın borçlarının bir kısmı askeri araç ve gereç alımlarından oluÅŸtuÄŸu bilinen bir konu. BaÅŸta Almanlar olmak üzere Fransızlar ve Amerikalar “Türkler gelecek, sizi kesecek” korkusu salarak bu ülkeye milyarlarca dolarlık askeri mal sattılar. Hâlâ da satıyorlar.
Åžimdi de “Bu borçları geri ödeyin” diyorlar.
Yunan yetkililerin bu hassas konuyu dile getirip getirmediklerini bilmiyorum ama ertelenecek ya da “saç tirajına” tabi olacak alacakların en başında askeri borçlar olduÄŸunu düşünüyorum.
Yunanların “büyüme olmazsa” diye baÅŸlayan savunmalarının gerçekleÅŸeceÄŸini ise hiç sanmıyorum. Bu ülke uzun yıllar “büyüme engelli” olarak varlığını sürdürmek zorunda. Reel borç faizi, büyüme oranından daha küçük olmadığı takdirde bu alın yazısından kurtulamazlar.
Yüzde 120 oranında ve yıllık yüzde 4 faizli bir borçla, yüzde 5 oranından aşağı bir büyüme hiçbir anlam ifade etmez. Zaten böyle bir büyüme düzeyine erişip sürdürmeleri de mucize.
Komşunun bitmemiş senfonisi umarım bestecisi gibi bir sonla noktalanmaz.
***
Zaman borçla öyle bir geçer ki…
Borç, firma ya da ülke bazında öyle bir finansal yükümlülüktür ki önemsemez ve zamanında önlem alınamazsa sizi siler, ezer geçer.
Bakın Yunanistan’a. Bakın bizim 70’li 80’li ve 90’lı yıllarımıza.
Aynı genellemeyi futbol kulüplerimiz için de yapabiliriz. Borçlarının her gün arttığı ve ileriyi düşünmeden sadece günü kurtaran uygulamaların öne çıktığı bazı spor kulüplerimizin finansal açıdan bıçak sırtında oldukları biliniyor.
Bırakın Avrupa kupalarına katılmak için gerekli borç rasyolarını tutturmayı, ileride haciz memurlarının kıskacı altında kalabilirler. Son şike olaylarından dili yanmış siyasilerden yardım da alamazlar.
Bu nedenle her ÅŸeyden önce “iÅŸ modellerini” deÄŸiÅŸtirmeleri, “kiÅŸilere bağımlı aile ÅŸirketi” statülerinden çıkmaları gerekir.
Aksi takdirde zaman öyle bir geçer ki, hepsi Ankaragücü’nden daha kötü hale düşebilirler.