Dünyada isteyenin istediğini yaptığı, ama dürüstçe çalışanın canına okunduğu böylesine başka bir ülke var mıdır, bilemiyorum. Serbest piyasayı dizginleri boşalmakla karıştıran bir ülke, adeta gücü gücü yetene, orman kanunların uygulandığı bir horoz dövüşü platformu gibi…
En basitinden başlayalım. Bir işyeri açacaksınız. Mahalleye şöyle bir göz atarsınız, bakkal iyi iş yapıyorsa, gidip diğer köşeyi tutup raflarınızı doldurursunuz. Kimse size ‘ne yapıyorsun’ demez. Bir süre sonra kendinizle birlikte diğer bakkalı da tedarikçiyi de batırırsınız.
Oysa gelişmiş ekonomilerde bu tip işyerleri nüfus/işyeri sayısıyla orantılanarak izin verilmek suretiyle hayata geçer. Bizde ise ‘hür teşebbüs’ adı altında insanların batmasına, batarken de milli serveti yok ederek piyasa dengelerini alt üst etmesine seyirci kalınır.
İşin reel sektör ayağı böyle olunca, hayalle para kazananların dizginlenmesi hiç mümkün olmuyor. Dünyada 2008 yılında ortaya çıkan büyük soygundan finansal olarak nispeten az etkilenmemizin temel sebebinin bizdeki türev piyasası hacminin darlığı olduğunu kimse hatırlamıyor sanırım.
Nispeten kontrollü bir yapısı içinde bile, ortaya çıkan zarar herkesin malumu… Oysa o süreçten itibaren dünya türev piyasalar ve açığa satışlarla ilgili önlemlerini artırırken, biz tam tersi bir seyirde yeni olanaklar sunuyoruz.
Bunda büyük ölçüde üretim ekonomisi yerine kumar ekonomisine dayanmanın ve sıcak para ile hayatiyetini devam ettirmenin büyük etkisi olduğunu da belirtmek gerekiyor. Daha foreks piyasasıyla ilgili tartışmalar noktalanmamışken, Türkiye’nin açığa satışın önünü açar pozisyona gelmesini anlamak mümkün değil.
Borsadaki hisselerin değer kaybetmesi üzerinden oynanan bu oyun, gelecekle ilgili şişkin yapıyı da dikkate aldığınızda önemli sinyaller veriyor. Fakat bundan da önemlisi, bazılarının krizin faturasını bize ödeterek ceplerini doldurmasının yolunu açıyor.
Peki o cepler nasıl dolacak? Hiç büyük ve dolambaçlı laflar etmeye gerek yok. Sizin tasarruflarınızı Ali Cengiz oyunuyla kendi ceplerine koyup, kaçmaya niyetlenenler ortaya çıkacaktır. Özkaynak oranının yüzde 20 azaltılması ve yüzde 50’ye düşürülmesi sadece rakamsal bir gerçekleşme değildir.
Bu Türkiye’nin sıcak paracılara ne kadar bağlı bir hale geldiğinin ve tüm dünya yasaklamanın yollarını ararken tavizkâr bir tavır takındığının itirafıdır. Hiç kimse ‘piyasa yapısı şöyle güçlü, böyle güçlü’ diye masal okumasın.
Sermaye yapısını büyük ölçüde vur kaç paraya teslim etmiş ve yabancıların eline geçen, onların da maksimum 20 hisse üzerinden işlem yaptığı bir yapıda ‘sağlıklı’ olmaktan söz edilemez.
Fakat bizim her şeyimiz böyle. Dört duvar ve kasa ile raflardan oluşan bir işletme olan marketleri, özelleştirmeden devralıp, tek kuruş yatırım yapmadan devralınan finans sistemini, kamu yatırımlarını, fabrikalarını doğrudan yabancı sermaye diye sayarsanız büyük puntolarla tek bir şeyi haykırıyorsunuz demektir:
BIRAKINIZ YAPSINLAR, BIRAKINIZ GEÇSİNLER.