Çetin Ãœnsalan – Bir zamanlar fakirdik

Bu kadar çok buzdolabımız, lüks telefonlarımız, metrolarımız yoktu. Bir zamanlar fakirdik. Yollarımız çamurlu, binalarımız az katlı, çocuklarımız bilgisayar oyunlarından mahrumdu. Çelik çomak, saklambaç gibi modası geçmiş sokak oyunlarını oynuyorlardı.

Geliri ne olursa olsun, herkes benzer kıyafetleri giyiyor; aynı okullara gidiyor; caminin boş arsasında çocuklar top oynuyordu.  Hem de mahallenin tek topuyla… Gökdelenlerimiz yoktu mesela… Siyah beyaz filmler izliyor; akşam DVD çalarlarımızın ya da ev sinemalarımızın düğmesine basamıyorduk.

Ev almak için emekli ikramiyesine güveniyor ya da para biriktiriyorduk. Otomobili olsun isteyenler sıraya giriyordu. Elbette gelişen çağ bize de uğradı. Fakat öylesine bir uğradı ki, üzerimizden silindir gibi geçti.

Yanlış anlaşılmasın gelişmeye karşı biri değilim. Kaygım gelişmeyi kimin yaptığı ve bizim neyi, nasıl tükettiğimizle ilgili. Şimdi bize zengin olduğumuzu söylüyorlar. Peki ne yaptık da, bunlara sahip olduk?

Üzgünüm ama acı gerçek şu: Biz artık fakir bile değiliz. İktidarın ya da iktidarların söylediği gibi zengin de değiliz. Daha kötüsü borçluyuz. Başkasının parasıyla sahte zenginlik yaşayıp, hiç bitmeyecek bir saadet içinde tembelleştik.

Sahip olmadığımız hiçbir şey yok. Onlar parasının son kuruşunu ödeyene kadar bizim değil. Eğer bunları da olası gelirlere güvenip borçlanarak yaptıysak durum çok kötü. Borç para adamı fakirlikten kurtarıyor. Ama borcunu ödeyecek kadar kazanmıyorsan, ertesi gün işin olacağı da garanti değilse, daha kötüsü iflas ettiriyor.

12 sene önce toplam borcun içinde hane halkının oranı yüzde 4 iken, bu oran yüzde 60’a çıktıysa, özel sektörümüz muhtemel gelirlerinin çok üzerinde borçlandıysa, borcunu ödeyebilmek için yine borç almak zorundaysa ve biz devlet olarak kazanabileceğimizden fazlasını harcıyorsak, teknik olarak iflastayız demektir.

Bu mesele her açıldığında bazıları vatandaşın bilinçsizliğine dem vuruyor. Şüphesiz haklı oldukları noktalar var. Fakat bireyleri suçlayanların, aynı sistemle yöneteni hatalı görmemesi ise bir akıl noksanlığıdır.

Eğer bir memlekette ekonomi borç üzerine dönüyorsa, özelde vatandaşın da istisnalar dışında bu çarkın dışında kalması mümkün değil. Kredi kartı borçlusu vatandaş ile Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi’nin hiçbir farkı yok. Devlet kazanmadan harcadı; vatandaşı da peşinden sürükledi. Şimdi ise suçlu arıyor.

Üzgünüm ama hayatımızda gerçek anlamda bir zenginlik oluşmadı. Çevrenizde gördüğünüz her şey, ödememiz gereken bir borcu temsil ediyor. Tüm bunlara rağmen ülkede bir şey değişti. Bir zamanlar fakir ama onurlu bir millet vardı. Şimdi ise herkesin borç parayla alınmış otomobili var. Ama ne pahasına? Bir gerçek var ki borçlular, fakirlerden daha zengin değildir.

[email protected]

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir