Bir Yapısal Reform Önerisi

Ders kitabı yazımını özendirmek ve asgari kalite standartlarını oluşturmak üzere yeni kurallar tasarlanmalı.

Bilimsel dergiler bastıkları yazıların belli bir kalitenin üzerinde olmasını isterler. Bu nedenle bu dergilere gelen yazılar önce editör kurulundan bir üyenin süzgecinden geçer, sonra da yazının konusundaki uzman kişilere (hakemlere) gönderilirler. O hakemlerden gelen raporlara göre yazıların basılıp basılmayacağına karar verilir. Gerekirse de yazarlardan düzeltme istenilir. Şüphesiz bu belirttiklerim bilimsel olduğunu iddia eden her dergi için geçerli değil; geleni yayımlayan dergiler de var.
Gelişmiş ülkelerde ciddi yayınevleri, bilimsel oldukları iddiasıyla basılmak üzere kendilerine gönderilen kitap taslakları için de benzer bir uygulama yapıyorlar. Kitap taslaklarını konunun uzmanı olan kişilere gönderip görüş alıyorlar. Zaten bu taslakların çoğu, yazılma sürecinde yazarları tarafından uzman çok sayıda kişiye okutturulup eleştiriler alınıyor. Gelen eleştirilere göre taslaklarda önemli değişiklikler yapılabiliyor.

Kitap taslağı yayınevi tarafından kabul edildikten sonra farklı editörler taslağı farklı gözlerle inceliyorlar. Dil editörü var, tablolardaki rakamlarla metindeki rakamların tutarlılığını kontrol eden editör var, benzer bir işi grafikler için yapan var. Kısacası, bilimsel kitap basma çok ciddi bir iş olarak algılanıyor ve basım bu ciddiyetle gerçekleştiriliyor.

Türkiye’de geçersiz

Ne yazık ki aynı uygulamanın Türkiye için geçerli olduğunu söylemek çok zor. Bazı üniversitelerin yayınları sözünü ettiğim standardı sağlıyor olabilir. Oysa kitapçılardaki raflarda satılan kitapların en azından bir kısmı için bu standardın sağlandığını belirtmek mümkün değil. Kötü yazılmış ders kitapları tahmininizden daha fazla ve bunlar üniversitelerde derslerde okutulabiliyor.
Bazen bu bir zorunluluk olarak ortaya çıkıyor. Sınıftaki öğrenciler yeterli düzeyde yabancı dil bilmiyorlarsa o alanda yazılmış iyi bir kitabı öğrencilere önermek son derece güçleşiyor; mevcutlar arasından bir tercih yapılmak zorunda kalınabiliyor. Bazen de söz konusu kitap, o dersi veren öğretim üyesinin kendi yazdığı ya da hocasının yazdığı kitap olabiliyor; o kitap okutuluyor.
Öte yandan konusunda sivrilmiş çoğu öğretim üyesi ders kitabı yazmayı bir zaman kaybı olarak görüyor. Birinci neden şu: Kitap yazmak çok zahmetli ve yıpratıcı bir iş olmasına karşın parasal getirisi çok düzük düzeyde. İkinci neden ise ders kitabı yazmaya ayıracakları zamanı daha ileri bilimsel çalışmalara ayırmak istemeleri bu öğretim üyelerinin. Yeni araştırmalar, yeni projeler ve sonucunda ortaya çıkacak ve konunun uzmanlarına hitap eden bilimsel yayınlar onlara daha çekici geliyor.

Sorunlu yapı

Yine sorunlu bir kurumsal yapı ile karşı karşıyayız. Bizim oluşturduğumuz mevcut kurallar ya da yazılı kurallara dayanmasalar da yıllardan beri gelen ve artık kanıksanan uygulamalar, eğitimin kalitesi açısından sevimsiz bir durum ortaya çıkarıyor. Birincisi, her türlü mal için çok haklı olarak standartlar oluştururken, ülkemizin geleceğinde çok önemli olan üniversitelerde okutulacak ders kitapları için asgari standartlar oluşturamıyoruz. İkincisi, ders kitabı yazımını özendirecek bir teşvik sistemimiz yok.
Sanayi için ne tür teşviklerin gerektiğine önemli mesai harcanıyor ama o sanayide çalışacak kalifiye elemanların yetişmesinde önemli rol oynacak kitapların yazımını özendirmek için kimse kılını kıpırdatmıyor.
Türkiye’yi ileriye taşımak üzere sorunlu kurumsal yapıyı değiştirecek yapısal reformlardan hep söz ediyoruz. Ders kitabı yazımını özendirmek ve asgari kalite standartlarını oluşturmak üzere tasarlanacak yeni kurallar da bu tür reformlar arasında.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir