Bu memleket insanı çok yoruyor. Bir yandan günlük hayat mücadelesi, bir yandan insanî ucuzluk, öte tarafta şehit haberleri, siyasetçilerin saçma sapan gündemleri… Oysa hepimiz biliyoruz ki; hayal ettiğimiz ya da yola çıktığımız, mesafe aldığımız ülke bu değil.
Gelin bir hayal kuralım; şöyle gözlerinizi kapatın ve düşünün… Sokakta cıvıl cıvıl çocuk sesleri; dizleri oynarken yarılmış; ellerinde ekmek, top koşturmaya, sek sek oynamaya devam ediyor. Yemyeşil ağaçların altında kuş cıvıltılarını düşünün; binaların gölgelemediği şehirler; mahalleler…
Sabah olunca işine giden, akşam eli kolu dolu anneler, babalar… Ailece yenen yemeklerin ardından demlenen çayın mis gibi kokusu ve komşularla bir araya gelinip bazen hüzünlerin, bazen sevinçlerin paylaşıldığı balkon ya da çardak sohbetleri…
Aybaşlarında ele geçen maaşın, bir günde yok olmadığı, arta kalan tasarrufla istek listesindekilerden birine sıranın geldiği bir manzara… Biraz daha genişletelim… İnsanların trafikte birbirine yol verdiği, hata yaptığında özür dilediği, belki ağaçta kalmış bir kedi için seferber olduğu, ince bir telaşın altındaki samimi koşturmacalar…
Hadi resmi daha da büyütelim. Fabrikalarının bacalarından duman çıkan, işçilerin, memurların tatlı bir heyecanla üretime koştukları, çocukların istisnasız okullara gittiği; okullarda öğretmenlerin ama gerçekten öğretmenlerin olduğu bir ülke…
İnsanların iş bulması için değil, adam olması için çocuklarını okula gönderdikleri; bilimin, felsefenin, müziğin, sporun harman olup, yarının büyüklerini hazırladığı bir çatının, yarına ilişkin verdiği güvencenin kokusunu hissedin.
Siyasetçilerin vatandaşın sesine kulak verdiği; gereğini yapsa da yapmasa da, utanma duygularının olduğu, hukukun işlediği, hiç olmazsa katledilmediği, çarkların döndüğü, hayvanların sokaklarda öldürülmediği, sinemanın, tiyatronun o sihirli kutudan daha değerli sayıldığı bir ülke düşünün.
Öyle bir ülke olsun ki yarattığı karakterlerle, ideal insan Necati Şaşmaz değil; Sadri Alışık olsun…
Bir ülke düşünün ki insanlar kapıda karşılaştıklarında birbirlerine yol versinler; kadınların önceliği olsun. Bir ülke düşünün ki, zengin ile fakir arasında ayrım yapılmasın. Zenginin fakire gösteriş yapmasının ayıp kabul edildiği bir toplum olsun.
Bir ülke düşünün ki; tarlada ekinini kaldıran köylü para kazansın; hafta sonlarında ailece pikniğe gitsinler; şehre, tiyatro seyretmeye giderken, saçlarını tarayan, kolonyalarını süren insanlar biriktirsin köyler.
Bir ülke düşünün ki dürüstlük, iyiliksever olmak, vefa erdem olmasın… Toplumun her ferdinde görülebilen sıradan özellikler haline gelsin. Bir ülke düşünün ki, şucu bucu ya da şuralı buralı olmaktan çok aynı memleketin insanı olmayı mutluluk saysın.
Bir ülke düşünün ki… Çoğaltmak çok mümkün… Ben yazıyı yazarken mutlu oldum; sanırım okuyan da aynı hisleri paylaşmıştır. Aslında işin kötüsü böyle bir ülke vardı; elbirliğiyle kurduk ve elbirliğiyle onu bugünkü hale soktuk. Cahit Sıtkı Tarancı’nın şiirinden hatırlarsınız en azından bu özlemi… İnsanlar artık aybaşında kredi kartı borcunu düşünmekten, bu hayali bile kuramıyor.
Tekrar böyle bir ülke mi düşünmek istiyorsunuz? Siyasetçilerin esiri olmaktan kurtulun ve verdiğiniz oyları tekrar sorgulayın. Çünkü bu siyaset anlayışından, tekrar o günlere dönebilecek bir koku gelmiyor.