Ülkede şehir şehir içki içmek yasaklanıyor. ‘Herkes içki içsin’ meraklısı biri değilim de, ‘kimse içmesin’ zihniyeti beni rahatsız ediyor. Sana ne be adam, isteyen içer; istemeyen içmez. Vergiyi alırken sorgulamadığın adamın, kafasını mı sorguluyorsun?
Yanlış anlamayın öyle her akşam içen biri değilim. Eş, dost biraraya geldiğinde kırk yılda bir muhabbetine işlerim bu kabahati.. Kabahat diyorum çünkü Afyon’dan sonra Isparta’da da yasak geldi. Hem de Kabahatler Kanunu’na sığınılarak…
Isparta Valisi Memduh Oğuz imzalı ‘Isparta İl Sınırları İçinde Açıkta Alkol Almanın Engellenmesine Dair’ kararda, il sınırları içerisinde huzur ve güvenliğin, kamu esenliğinin sağlanması, suç işlenmesinin önlenmesi ve işlenen suçların aydınlatılması amacına yönelik olarak bu kararın alındığı bildirildi.
Genelgede öyle bir yer tarifi yapılmış ki, dışarıda içki içmeniz mümkün değil. Kabahatler Kanunu’nun 32. Maddesi gereği para cezası verilecek. Yani ‘al cezanı yok ol’ diyemiyorsun. Zaten muhabbetin içine limon sıkıldıktan sonra desen ne olur?
Esasen bu mesele güvenlik nedeniyle falan ortaya çıkmadı. Demirel’in memleketi Isparta’ya 2-3 sene önce sekiz sene aradan sonra gittim. O zaman ‘Demirel’in memleketinden notlar’ başlığıyla köşeme meseleyi taşımıştım.
Bu gelinen noktayı anlatabilmek adına buradan sonra 26 Ağustos 2008 tarihli makalemi paylaşacağım. Okurken de tarihi dikkate alırsanız, bugünkü içki yasağı kararına şaşırıp şaşırmayacağınıza siz karar verin:
“Türk siyasetinin büyük bir bölümüne damga vurmuş bir isim: Süleyman Demirel… Seçim öncesinde, büyük kararlar arifesinde kale olarak kullandığı bir il: Isparta. Bir dönem kentlerini demokrasinin kalesi olarak gören insanların yaşadığı bu şehirden notlar aktaracağım bu sefer.
1996 ve takibindeki dört sene Isparta’ya gittim. Her gidişimde de şehir esnafıyla, ticaret ve sanayi odasıyla, il ekonomisiyle, yaşanan siyasi ve iktisadi gelişmelerle ilgili dosyalar hazırladım. Isparta, son derece demokrat ve en önemlisi samimi insanların yaşadığı, görüş ayrılıkları olsa da Demirel’e inanmışlığın getirdiği saflıkla, Türkiye meselelerine yaklaşan küçük bir şehirdi. Mühendisin ve doktorun bol olduğu bu şehirde sanayi ise Şevket Demirel’in kontrolünde kaldığı için yeterince gelişmemişti. Ama yine de atılımcı ruh her haliyle belli oluyordu.
Yakın zamana kadar Isparta Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı olan Eyup Avcular, şehirdeki bu tekeli de büyük ölçüde kırmayı başaran isimlerden oldu. Kısacası Isparta kendi yağında kavrulan, ticaret yapan ve tek gecekondusu olmayan bir ildi.
En son sekiz sene önce gittiğim bu ilde, bu yılki ziyaretimde büyük farklılıklar gördüm. İşte not defterime düşenler:
Şehirde üniversite öğrencilerinden kaynaklanan ciddi bir ekonomi oluştuğu göze çarpıyor. Yaklaşık 200 bin nüfuslu merkezde eğitimini sürdüren 30 bin civarı öğrenci, esnafından pansiyoncusuna kadar birçok alana imzasını atmış durumda. Ama öğrenciler ciddi bir mahalle baskısı altında yaşıyor.
Emlak sektörünün de üniversiteye paralel şehirde büyüdüğü gözleniyor. İki dağın arasına kurulu şehirdeki aşırı yapılaşma, ilin görünümünü büyük ölçüde bozarken, hava sirkülasyonunu da engellediği için bir çok sorunu beraberinde getiriyor.
Açıkçası 8 yıl öncesinin gecekondusuz, küçük ama düzenli bu şehrinde yükselen binalar, birinci derece deprem bölgesindeki ili, adeta bir dönem Adapazarı’nın yaptığı hataya sürüklüyor. Bu kentin imar planlarında yapılan değişikliklerin mutlaka ve vakit geç olmadan incelenmesi gerekiyor.
Adım adım seçimlere hazırlanan sanayi ve ticaret odasının, meclisi ise tam bir karmaşa görüntüsü veriyor. Bir dönem önce AKP, CHP ve MHP sempatizanlarının bir araya gelerek kazandığı seçimler sonrasında ortaya çıkan tartışmalar, geçen kısa süre içinde 3 tane genel sekreterin görevini bırakmasına neden oldu. Bunun sonucu da kentin Antalya ile işbirliği yaptığı, Türkiye ekonomisine yönelik raporlar hazırladığı yapıdan iç kavgalarla boğuşan bir oda haline dönüşmesi neticesini doğurmuş gözüküyor.
Isparta esnafı ise dertli. Özellikle eski kasapların bulunduğu yerden çıkarılan esnaf, şehrin nispeten uzağında bir alana bedava dükkân verilerek taşınmış. Ama bunların çoğu perakendeci niteliğinde olduğu için sıkıntının başgösterdiği gözleniyor. Peki boşaltılan yere ne yapılıyor? Yeşil alan mı? Hayır. İl müzesi mi? Hayır? Sosyal alan mı? Hayır? Dev bir iş merkezi… Elbette altında marketlerin, alışveriş merkezlerinin yer alacağını tahmin etmemek mümkün değil.
İlin bütün kaldırımları değiştiriliyor. Mevcutlarda hiç bir sıkıntı olmamasına karşın, değiştirilen bu kaldırımlar ilgi çekiyor. Sonra öğreniyorum ki, yeni taşlar tesadüfen mevcut belediye başkanının hissedârı olduğu fabrikadan temin ediliyor. İlginç değil mi?
Dedim ya, 8 yıl önce Isparta halkı eğitimli, çağdaş yapısıyla dikkat çekiyordu. Bugün gelinen noktada ise, şehrin içine kapandığı, insanların aşırı muhafazakârlaştığı, AKP’yi tartışmaya bile yanaşmadığı bir yapıya kavuştuğu gözleniyor. Bundan da önemlisi ilin genelinde ve bilhassa eğitimde bir tarikatın hızla ağırlığını hissettirdiği göze çarpıyor. Yani siyasetin kurdu Demirel’in memleketi, ilginç sinyaller veriyor.
Isparta ziyaretimde, daha sonra merkezden Eğirdir’e geçtim. Gördüm ki, gölüyle, balığıyla, komando okuluyla, elma bahçeleriyle ünlü bu ilçe de 8 sene içerisinde büyük bir değişim yaşamış. ‘Turizmle gelen fark’ dedirtecek ölçüde büyük bir değişim.
Daha önce Isparta’ya oranla daha kapalı bir yapı sergileyen, bir sahil kasabasını andıran Eğirdir, geçen yıllar içinde Tekirdağ-Çorlu tezatını yaşatacak kadar bağlı bulunduğu ili aşmış görünüyor. Çünkü Eğirdirli turizmi fark etmiş.
İlçenin insanları daha hoşgörülü, yaklaşımcı ve açık bir hal alırken, ada olarak nitelendirilen bölgeye açılan pansiyonlar, antik kentlerin koruma altına alınması, Selçuklu’dan kalan cami ve medreselerin restorasyonu, halk otobüslerinin modern bir yapıya kavuşturulması, cadde düzenlemeleri, Akpınar’da geleneksel yapıyı turizme kavuşturan yörük çadırları, plajlar ve bunların etrafında kurulan modern tesisler dikkat çekiyor.
Eğirdir’de çöplerinizi saat 19.00 – 21.00 arasında belirlenen noktalara bırakabiliyorsunuz. Bunun dışında çöp atarsanız, çöpler karıştırılıyor ve içinden çıkan ipuçlarıyla atan tespit edilip, ceza kesiliyor. Ayrıca yol boyunca kağıt, plastik ve şişeleri ayrıştıran özel dizayn çöp kutuları da AB standartlarını bu alanda Eğirdir’e getirmiş gözüküyor. Ve en önemlisi Eğirdir yaşıyor. Gece yarılarına kadar açık restoranlar, bakkallar, marketler yaşam zamanını ilçede uzatıyor.
Siyasi olarak baktığınızda ise Eğirdir mevcut yapısını korumuş gözüküyor. Muhafazakâr ama demokrat… Türkiye’de insanların hem müslüman hem de demokrat olabileceğinin sınavını çoktan vermiş gözüküyor. Hatta turizm sayesinde, sekiz sene öncesine göre insanların daha hoşgörülü olduğu belirtmek dahi mümkün.
8 sene önce dikilen çok katlı binalara halen ruhsat verilmemiş olması da, ilçenin turizm çizgisini korumaktaki kararlığının bir göstergesi sayılabilir. Bu binalara yenileri eklenmemiş. Bunlar ise halen ruhsatsız ve boş…
Lafın özü şu: Isparta-Eğirdir karşılaştırması Türkiye açısından ders çıkaracak nitelikte. Eğer bir bölgeye sahip olduğu değerlerle ekonomi yaratır ve bunu rant ekonomisinden çok hizmet ya da üretim ekonomisi esaslı yaparsanız fark ortaya çıkıyor. Peki neden bu yapıyı inceleyip, Türkiye geneline yaymıyoruz? Neden yeni Eğirdirler değil de, Ispartalar yaratıyoruz?
Cevabı tercihinizde saklı: Ya rant ekonomisi yaratıp, bunu da insanlarla paylaşacaksınız ya da üretim ya da hizmet ekonomisi oluşturup, insanların da bunun bir parçası olmasını sağlayacaksınız. Türkiye ne yazık ki ısrarla tercihini ilk seçenekten yana kullanıyor.”
Son soru da şu olsun. Bu Kabahatlar Kanunu gelen turisti de bağlıyor mu? Bağlamıyorsa, nerede içebilecek? Bağlıyorsa neden gelecek? 2008’de de demişim ya dert yeni Eğirdirler değil, Ispartalar yaratmak.