Ülkede ekonomiye yönelik plansızlık, daha doğrusu planların salt finans piyasaları bazlı yapılıyor olmasının çarpıklığı, bizi üretim yapamaz, yapsa da yaptığına pişman olanların yaşadığı bir ülke haline getirdi.
Gerçek verilere ve hedeflere dayanmayan teşvik modelleri, lobilerin etkisi altında düzenlenen teşvikler ve verilen paraların daha sonra fayda/maliyet hesabı da yapılarak, takibinin yapılmıyor olması üretim ekonomisine yönelik en büyük darbeyi vuruyor.
Bu hem kıt kaynakların heba edilmesine neden oluyor; hem de plansız sektör girişleri nedeniyle hakkını vererek faaliyet gösterenlerin firma enflasyonu sebebiyle zarar etmesi sonucunu doğuruyor.
Kayıt dışı ekonomiyi en çok besleyen unsurlardan biri olan haksız rekabet ise lafta herkesin diline pelesenk oluyor, ama gerçek çözüm için hiçbir şey yapılmıyor. Açıklanan kapasite kullanım oranlarına bir de bu gözden bakmak gerekir.
Daimi bir düşüş gösteren kapasite kullanımı nisan ayında yüzde 73,6 olarak gerçekleşti ve yine geriledi. Aslında bu oranlar da yanıltıcıdır. Çünkü kurulan bir tesisin kapasitesini tek vardiya üzerinden hesaplarsanız, çıkan rakamı da vardiya bazında gerçekte üçe, hiç olmazsa ikiye bölmeniz gerekir.
Ayrıca bu da yeterli değil. Üretim gücünün satış performansıyla sağlamasını yapmanız ve tesis verimliliğini ortaya çıkarmanız lazım. Fakat bunların hiçbiri yapılmıyor, sonra da bilimsel tabanı olmayan teşvikler ile insanlara ‘git üret ve yatırım yap’ deniliyor.
Sonuçta da pazar bulamadığı için atıl bekleyen makine parkları, lüks binalar ve girdi maliyetlerini karşılamak adına yapılan zararına satışlar önümüze çıkıyor. Peki yaşananlardan ders alıyor muyuz?
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın önündeki dosya, organize sanayi bölgelerinin (OSB) artırılacağının mesajını veriyor. Öncelikle OSB’ler üretim açısından doğru, ama uygulanış açısından yanlış bir model. Zira Türkiye’deki OSB’ler üretimi planlamaktan çok, birilerine rant sağlamaya yarıyor.
Burada üreticiye sunulan yerler, yapılacak işten daha değerli gayrimenkul yatırımları haline dönüşüyor. Peki OSB’lerin performansı ne? Geçen seneye ait verilere baktığınızda ciddi bir doluluk problem göze çarpıyor.
Gebze Ticaret Odası Başkanı Nail Çiler’in bir konuşmasında aktardığı bilgi fotoğrafı da ortaya koyuyor. Ne diyor Çiler? “Türkiye’de OSB’lerin doluluk oranları genel olarak değerlendirildiğinde; yüzde 1 ile yüzde 20 arasında üretime geçen OSB sayısı 23’tür. Yüzde 21 ile 40 arasında 8’dir. Doluluk oranı yüzde 80 ile 100 arasında olan OSB sayısı sadece 30’dur. Doluluk oranının arttırılması için önlemler alınmalı ve OSB’lere farklılaştırılmış teşvik uygulanmalıdır.”
Fakat şimdi çıkan haberlere bakılırsa OSB’lerin sayısı artırılıyor. 276 tane OSB’yi dolduramamışsınız, ihtisas OSB’leri sadece bu rakam içinde 33, karmaların sayısı 224 ve halen yeni yatırımlardan bahsediliyor.
Neden? Çünkü mevcutların sadece iki tanesi özel, diğerleri kamu eliyle yapılıyor ve birilerinin buralardan çok büyük rantlar elde ettiği herkes tarafından dile getiriliyor. Plansız, programsız bir biçimde insanlara bina satmak, onları pazar bulmadan üretime yönlendirmek ekonomi yönetmek değildir.
Türkiye ve ekonomiyi yönetenler bir şeyi unutuyor. Binalar üretim yapmaz. Diktiğiniz rezidansların ekonomiye değer katmadığı gibi.