Bilinmezliğin Engin Derinliğinde Sessiz Kulaçlar

En sık aldığım yorum çok kötümser olduğum yönünde.  İlginç, çünkü beni sosyal olarak tanıyanlar son derece iyimser bir ruh olduğuma şahittir. Ben nükleer patlama ile camlarım erirken soğuk bir Efes açıp, yüzüme güneş kremi sürüp, “Güzel, bu kış serin geçecek” diyen bir yapıya sahibim.  Sık sık idam mahkumlarına “Üzülme, bu da geçer” diye moral-motivasyon twitleri atarım.

Peki, makalelerimde niye bu kadar karamsar oluyorum? Sebebi Sizsiniz. O kadar iyimsersiniz ki, kafayı yediriyorsunuz bana. Türkiye gibi herşeyi ile üçüncü dünya ülkesi, Orta Çağ’a öykünen yarı-faşist bir iktidar tarafından yönetilen, halkın yarısının işsiz olduğu, yarısının da ötekini  etnik, spor, töre veya mezhep  ayrımı yüzünden katletmek istediği, dünyanın en sorumsuz ekonomi politikalarının izlendiği, çevrenin hızla kirlendiği, bir kaç  Cemaatçi müteahhite rant merakına BES’lerle derelerin kurutulduğu, tüm komşuları ile kavgalı bir ülkede yaşıyorsunuz ve hala iyimsersiniz.

Kötümserlik pis bir iş, ama biri yapmak zorunda. Aykırı fikirlerin tekseslilikten çok daha iyi olduğunu düşündüğüm için, düşünce ve ifade ögzürlüğüne inandığım için kötümser olmaya devam ediyorum. Birisi çıkıp olasılığı düşük de olsa riskleri bu topluma anlatmalı.

Ama size kızmıyorum. Asıl suç benim meslektaşlarımda. Yarısı korkudan, öteki yarısı da TCMB ve AKP’nin cilalı marketing  efsununa kapıldıkları için doğruları göremiyor. Hey, ben doğruların tek sahibi olduğuma inanmıyorum. Hatta, çok quantumcu bir mizaça sahip olduğum için “doğru” diye bir şeyin varlığına da inanmıyorum.  Ama, kendine biliminsanı sıfatını layık görenler için “şüphecilik” en önemli düstur olmalı. Bilimde ispat olmaz, geçici olarak yalanlanamayan hipotezler olur.  Bilimin temel ilkelerini inkar ederek devamlı iyimser şeyler yazanlar beni fırttırtırıyor.

Bu yüzden de son nefesimi verinceye kadar karamsar olmaya devam edeceğim.  Ya da siz benden daha karamsar oluncaya kadar. Ya  siz bana son nefesimi gırtlağımı sıkarak verdirtinceye kadar.

Türkiye’de artık yeniden dengelenme sürecinin hiç bir anlamı kalmadığını herkes görmeye başladı. Yeniden dengelenme, daha başından beri ekonomik büyümeye ivme kaybettirmeden enflasyon ve cari açığın (GSYIH’e oran olarak) sürdürülebilir düzeye indirilmesi anlamını taşıyordu. Cari açık ve enflasyonda küresel konjünktür sayesinde bir miktar başarı elde ettik.  Ama, her iki değişkende de gerilemenin bir numaralı nedeni TCMB’nin Deli Dumrul politikalarının büyümeyi öldürmesi idi.

Yazının devamı için TIKLAYINIZ.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir