Son bir haftadır gözler Yunanistan’ın tahvillerine ilişkin takas işlemindeydi. Bir yarış gibi yüzdelerin takip edildiği, buna mukabil de kumarhanelerin tepki verdiği dünya piyasasındaki son gelişme nefes aldırdı. Her ne kadar halen çok şey değişmeye gebe ise de, bir algı yönetimi yapıldı.
Borç takasına katılım oranı yüzde 85’i aştı. Takasa giren rakam ise 172 milyar Avro… Yerleşik olmayan katılımcıların yüzde 69’da kaldığını da not olarak ekleyip, hükümetin takas oranını da rakamını da artırdığını vurgulayalım. Yabancı yasalara göre çıkarılmış tahviller ve devlet şirketleri tarafından ihraç edilmiş tahviller için takas başvuru süresini 11 Nisan’a uzattı.
Şimdi bunlar işin teknik tarafı ve uzmanlar zaten günlerce yorumlayacaklar. Fakat ben tüm bu gürültü içerisinde gözden kaçırılmaması gereken en önemli detayı hatırlatmak istiyorum. “Varılan anlaşmayla Yunanistan özel sektör kuruluşlarının elinde bulunan tahvillerin nominal değerlerinin yüzde 53,5’ini ödemeyecek. Geri kalan tutar için yeni tahvil ihraç edecek”
Kim ne derse desin, fiilen batmış ama iflası açıklanmayan bir ekonomide geri kalan tutar için yeni tahvil ihracı çok sağlıklı bir durum değil. Soru şu bu tahvilleri mecbur bırakılmazsa kim alacak? Ayrıca en kritik soru ise şimdi geliyor. Özel sektör kuruluşlarının içine kim giriyor? Bankalar…
Anlaşmaya göre bankalar verdikleri borcun yarısından fazlasını, yani yüzde 53,5’ini silecek. Peki bu maliyet nasıl karşılanacak? Bence herkesin üzerinde durması gereken konu bu… Ayrıca ortaya çıkan maliyetin bankacılık sektörü üzerinden yine vatandaşa döndürüleceğini bilmemek ise büyük saflık olur.
Yıllarca bilançoda makyajlama yaptığı ortaya çıkan Yunanistan’ın ekonomisini, şimdi Avrupa Birliği bir araya gelmiş, kendi ellerindeki kağıtların değeri düşmesin diye, topluca makyajlıyor. Yani bilanço oyunu yapıyorlar. Çok teknik detaya girmiyorum, bu nedenle eksik kalan noktalar olabilir, takılmayın. İşin felsefesini sade vatandaşa anlatmaya çalışıyorum. Hatta daha net anlatalım.
Vatandaşın bankaya borcu olsun. Arkadaşlarının elinde de daha önce aldığı paralara karşı senetler. Bu senet sahipleri aynı zamanda bankaların da sahiplerinin de akrabaları… Adam resmen iflas etse, senetlerin hiçbir kıymeti kalmayacak.
Deniliyor ki, “senin cebinde para yok, ama borcun var. Şimdi biz senetleri bankaya veriyoruz. O da bunun karşılığında seni yeniden borçlandırıp, alacağını takasa sokacak. Sonra alacağın yarısını silecek. Sonra geri kalan kısmın da değerini yitirmemesi için, yeni senetler imzalayacaksın. Gerekirse biz senin adına öderiz. Ancak…
Evindeki televizyon benim. Maaşına el koyuyorum. Ev ahalisine yönelik kesintileri artırıyorum. Bundan böyle harçlık vermek yok. Hastalanan olursa, hastaneye götürmeyi aklından bile geçirme. Evin, araban, bankadaki üç beş kuruşun, eşinin ziynet eşyaları tamamen bizim kullanımımıza geçmiştir. Ayrıca senin evin altında gömü olduğunun ihbarını aldık. Onun haklarını da bize devret.”
Bu işin Türkçe tercümesi soygunun öldürmeden devam ettirildiğidir. Çünkü hasta ölürse, alacaklar ortadan kalkacak, değerini yitirecek. Bugünün acımasız ekonomik düzeni içinde özel sektör elindeki tahvillerin değerinin yarısını niye silsin? Bunu karşılığını bulmadan yapacak bir saf görüyor musunuz? Peki mesela bu borcu silince bankaların bilançosu nasıl etkilenecek? Kimse bu soruları sormuyor. İşin özü şu: Yunanistan iflas etmiştir. Ölümün süresini uzatmak ancak, daha çok sömürmek ve başka ölümlerin tetiklenmesini engellemek için zaman kazanmaktır.
Nereden mi biliyorum? Sadece ben değil, sizin de biliyor olmanız lazım. Osmanlı’nın başına gelen Düyun-u Umumiye belasını inceleyin, göreceksiniz. Bu sarmala giren, buradan çıkamaz. Sonu parçalanmaya kadar da gider. Sarmala girmeye aday olanlara hatırlatırım.
çok güzel yorum yapmısın.örneklemelerin mükemmel.çok teşekkür ederim.