Dünyanın kendi kendine yetebilen 7 ülkesinden biri iken, tarım ürünlerinde ithalatçı konumuna düşen, ama bir taraftan facebook üzerinden çiftçilik yapılan ülkemde, toprağın gözyaşı dinmiyor.
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nde yine beylik laflar edilecek, yine verilen kağıt üzerindeki kredilerden bahsedilecek. Ama hiç kimse borç batağındaki, traktörü bile hacizli, ürünü para etmeyen, yanlış politikalar nedeniyle yok edilen, ama bir tarafta fakirlik artarken, diğer tarafta işsizliğin önlenmesinde çuvala doldurur gibi insanların tarım üzerinden istihdam edildiği konuşmayacak.
Oysa iki sene önceki rakamlar bile, Türkiye’deki her 10 çiftçiden 3’ünün icralık olduğunu ortaya koyuyor. Kredi borçları nedeniyle batağa saplanan, sigorta primlerini ödeyemeyen ve ciddi bir kayıtdışılık nedeniyle fotoğrafı tam çekilemeyen bir tarım sektöründen bahsetmek gerekiyor.
Geleceğin dünyasında su kadar tarımın da stratejik bir ürün olacağı gerçeğini kimse gözler önüne sermeyecek. Tarım alanlarının nasıl yağmalandığını, üzerine binalar dikildiğini söylemeyecek. Soyadı gibi inşaatın ağası haline gelen bir şahsın ‘önceden pirinç tarlasıydı, şimdi yaşam merkezi oldu’ mesajlarının derinliğine bakmayacak.
Yine herkes nutuklar atacak, ama çiftçi, köylü yaşam mücadelesi içinde sırtının bir günlüğüne sıvazlanmasından başka bir övgü görmeyecek. Oysa Ziraat Mühendisleri Odası eski Başkanı, CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Ankara Milletvekili Doç. Dr. Günaydın sorunu bıkmadan, usanmadan, çözüm metotlarını da belirterek ortaya koyuyor. Günaydın’ın ifadelerindeki tek örnek bile tarımın geldiği noktayı anlatmaya yetiyor:
“Köylünün bugün bir litre mazot alabilmesi için8 kgbuğday satması gerekiyor. Oysa kısa süre öncesine kadar3,5 kgbuğday satarak bir litre mazot alabiliyordu.” Verilen teşviklerden bahsedecekler. Ama sadece mazot üzerinden alınan verginin bile çiftçiye verilen toplam desteği aştığını anlatmayacaklar.
Bugün Türkiye’de tarımın mutlaka yeni bir çözüm ile tanışması gerekiyor. Oysa çözüm için yeniden verilecek bir ekonomik kurtuluş savaşının tarım ayağının iyi okunması şart. İşte daha önce 10 günlük yazı dizisiyle paylaştığım Ekonomik Kurtuluş Savaşı Projesi’nde milli tarım ile ilgili ortaya koyduğum çözüm önerisi:
“Öncelikle köylerimizin modern köyler haline getirilebilmesi için 300 adet ihtisas köyü kurulmalı. Bu köylerin üretim, pazarlama ve turizm amaçlı kooperatif kurmaları teşvik edilmelidir. Kurulacak bu köy kooperatiflerinin bir araya gelerek Köy Koop. Birlikleri kurmaları teşvik edilmelidir.
Köy Kooperatif Birlikleri’ne ait, devlet karayolları üzerinde, imal ettikleri ürünleri sergileyebilecekleri ve pazarlayacakları ihtisas köyleri kurulmalıdır. Bu projenin Atatürk’ün hedefleri arasında olduğu da, hatta çiziminin de yapıldığı görülüyor.
İhtisas köyleri için belirlenecek yerlerin kamu tarafından tahsis edilmesi ve içinde; Köy Enstitüleri benzeri yatılı ziraat meslek liselerinin bulunması, kültür ve sanat merkezlerinin olması, sağlık merkezlerinin yer alması, dinlenme tesisine ve akaryakıt istasyonlarına sahip olmaları sağlanmalıdır. İhtisas Köyleri yapılanması için en güzel örnek olarak günümüzde Polenezköy ve Beyşehir Huğlu Beldesi verilebilir. Bu iki beldede de karakolun olmadığına dikkatinizi çekmek isterim.
Tarımda ikinci adımı ise modern tarım ve hayvancılığa dayalı sanayilerin kurulması oluşturuyor. Köy Kooperatifleri Birliği tarafından 150 tane modern ve organik tarıma dayalı sanayi, 150 tane de modern ve organik hayvancılığa dayalı sanayi kurulmalı. Bunların kurulması teşvik edilirken, bu amaçla belirlenecek yerler kamu tarafından birliklere tahsis edilecek. Elbette bu aşamada kooperatif ve birlik yasalarının yenilenmesi gerekiyor. Almanya’daki Ulusal Tarım Birliği DGRV örnek olarak incelenebilir.
Almanya’daki Raiffeisen Tarım Birliği’nin 560 bin üyesi var. Süt ve süt ürünleri imalatı yapıyor. Kendi bankasına sahip (Raiffeisen Bank). Kendi eğitim merkezleri bulunuyor ve üyelerine eğitim ve sertifika veriyor. Kendilerine ait dış ticaret şirketleri var. Yani ihracatı kendi gerçekleştiriyor ve en önemli yine kendine ait dış temsilcilikleri mevcut.
Sistemin bir üçüncü ayağını da organize modern tarım ve hayvancılık bölgeleri oluşturuyor. Tarım ve hayvancılık için ayrı ayrı kurulacak bölgelerdeki imalatlar, üretici birliklerine ait uluslararası pazarlama ve dış ticaret şirketlerinin kurulmasıyla satılmalıdır.
Tarım bölgelerinde; arazilerin birleştirilerek belli büyüklüklere ulaşılmasının teşvik edilmesi gerekiyor. Farklı büyüklük dilimleri arasındaki araziler için özel teşvikler hazırlanmalıdır. Modern tarım, modern meyvecilik ve modern sebzecilik usullerinin uygulanacağı, uluslararası standartlarda mamullerin imal edileceği organize tarım bölgeleri oluşturulmalıdır.
Hayvancılıkta da büyükbaş hayvanların bir araya getirilerek modern tesislerde hayvancılık yapılmasının, uluslararası standartlara uygun üretimlerin teşvik edilmesi gerekiyor. Yine kooperatif birlikleri aracılığıyla balık sahalarının envanterinin çıkarılması, balıkçılık politikası uygulanması, üretim çiftliklerinin yine kooperatifler aracılığıyla işletilip, satışının gerçekleştirilmesi temin edilebilir. Ayrıca ürünlerin soğuk muhafaza ve taşımacılık zincirleri ile pazara ulaşımını sağlayacak sistemlerin de kurulması sağlanabilir.
Bunlar için gerekli kaynak ise insan kaynakları açısından bakıldığında üniversitelerimiz ve meslek liselerimizden, mali kaynak adına da Ziraat Bankası üzerinden aktarılmalıdır.
Proje çerçevesinde miras yoluyla arazilerin sürekli küçüldüğü ve üretimin düştüğünden hareketle Miras Hukuku’nun yenilenmesi gerekiyor. Ayrıca hisseli tapulara bankalar ipotek koyamadığı için kredi veremiyor. Tarım Bakanlığı da tüm arazide ekim yapılmadığı için teşvik primi veremiyor.
Sonuçta üretici birlikleri ile ilgili yasanın yenilenmesi ve siyaset dışı olacak biçimde yeniden hazırlanması ihtiyacı da gündemde bulunuyor.”
Netice itibariyle bir ülkede çocuklara süt diye dağıtılan karışımlarda bile, hayvancılığın öldüğü ortaya çıkıyorsa, kurbanlık koyun hayvan ithal ediliyorsa, raflardaki gıda dışalımla temin ediliyor ve ülke artık kendi kendine yetebilme kabiliyetini yitiriyorsa manzara açıktır.
Çözüm konuşmuyorsanız, bunun dışında attığınız nutuklar ancak laf-ü güzaf olur. O da zaten bu iktidarın uzmanlık alanına giriyor.