Gezi Parkı hadisesinden beri, ben artık dünyaya bakarken, kentliler ve köylüler diye bir ayrım yapma eğilimindeyim.
Geçenlerde bir doktor muayenehanesinde sıra beklerken, kayıt yapan hanım, “Siz galiba ev bebeğisiniz” dedi. Ne dediğini önce anlamadım. Sonra doğum tarihimi işaret ederek “Herhalde bu gerçek doğum tarihiniz değil, yalnızca resmi doğum tarihiniz” dedi. Sonra da yaşlandığımı şiddetle hatırlatan o sözü söyledi: “Eski zamanlarda öyleymiş.” Herhalde o nedenle, geçen Şeker Bayramı’nda, annemle babama “Ben neden bir ev bebeğiyim?” diye sordum. Doğrudur. Ben 1960’lı yılların başında Bursa’da, Pınarbaşı’nda, Şeyh Kurnevi Mahallesi’nde bir evde doğdum. Annem, doktor kontrolü altındaymış hamileliği süresince, ama beni evde doğurmayı tercih etmiş. Üç kuşaktır kentte oturuyor olmalarına rağmen doğum için hastaneye gitmemişler. Türkiye’de artık bebeklerin yüzde 90’dan fazlası hastanede doğuyor. Ama o zamanlar öyle değilmiş. Ev bebeklerinin oranı daha çokmuş. Bunun ne anlama geldiği konusunda neler düşündüğümü anlatmak isterim.
Yazının devamı için TIKLAYINIZ. (Radikal gazetesi)