Herkes Avrupa Birliği’nin kurtuluşu için bir plân ortaya koyuyor. Kimisi Yunanistan ve diğer bazı “zaafiyet geçiren” üyelerin siyasi birlik dışına değilse de parasal birlik dışına atılmasını öneriyor. Kimisi Almanya ve Fransa’nın başı çektiği “çekirdek Avrupa” ile “çevre Avrupa’nın birbirinden ayrılmasını öneriyor! Bazıları ise olaya daha basit bakıp; AB’nin Güney Avrupa (ki bu konuda pek de haksız sayılmazlar: Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz) ile Kuzey Avrupa’nın ayrılmasını, iki ayrı ekonomik bölge oluşturmasını öneriyor.
Ben bu önerilerin AB’nin kuruluş ruhuna çok da uygun olmadığını, AB’nin ilk krizde “feda edilmek” üzere kurulmadığını düşünenlerdenim. Her ne kadar Almanya dışındaki ülkelerin varolan cari açık ve yüksek borçluluk oranlarının her geçen güne yeni bir domino taşının devrilmesine yol açsa da bu meselenin halen daha varolan sistem içinde çözülme şansı var!
Ne mi yapılması lâzım? İşte benim daha öncede dile getirdiğim 4 maddelik yol haritam. Bunları detaylandırırsanız 10 maddeye kadar çıkarabilirsiniz ama bu sadece meseleyi “süslemekten” daha doğrusu “sunumu şık hale getirmekten” öte gitmez. Bana göre olayın özünü kaçırmadan AB’nin sırasıyla yapması gerekenler :
1- Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi, İspanya, İrlanda, İzlanda ve Portekiz’in (ve hatta henüz daha potaya girmemiş Belçika da dahil edilebilir) borçlarında yüzde 15-70 arasında değişen oranlarda bir “tenzilata” (haircut) gidilmeli. Üstelik bu yapılırken, Komşu’nun borçlarında olduğu gibi özeldi, tüzeldi, Troyka’nındı, AB’nindi diye “suni ayırımlara” gidilmemeli, tüm borçlar aynı eşit düzeyde kabul edilmeli! Kısacası varolan borçlar ödenemiyorsa, bu borçlar ödenebilir seviyeye indirilmeli.
2- Basel III mü olur, yüksek ‘Sermaye Yeterlilik Oranı’ mı olur bilemem ama küresel krize neden olan “gevşekliği” ortadan kaldıracak düzenlemelerin mutlaka yapılması lazım. Hemen ardından da bu kriterlere göre bankalara gerçek bir stres testi yapılarak sağlamlarla çürükler belirlenmeli, çürükler finansal sistemden şu veya bu şekilde mutlaka çıkarılmalı! Batacak, birleşecek bankalar belirlenir, kim biraraya gelecek, kim devletleştirilecek, ya da devlet ortak olacak belli olur! Böylelikle “gerçekçi” bir zarar tespiti yapılır. Hem de bundan sonra böylesi bir sorun yaşanmaması için gerekli altyapı hazırlanır!
3- “Zarar” her ne ise bunu karşılayacak fon oluşturulur, gerekirse Avrupa Merkez Bankası parasal genişlemeye gider. Stres testinden önce 2 trilyon, yok yok 3 trilyon gerekir denmesi son derece hatalı olacaktır. Piyasa böylesi bir rakamı da yer, bitirir. Önce yardım rakamı değil, zarar rakamı hesaplanmalı, bu çok önemli! Yeni para arzı hem euronun değerini düşürerek AB’nin rekabet gücünü artırır (Türkiye’ninkini düşürür) hem ekonomiyi canlandırır, hem de enflasyonu artırarak kamu borçlarının daha kolay ödenmesini temin eder. Bu kararların hem çok hızlı alınması, hem de ilgili parlementolardan son derece hızlı geçmesi önemli. (Belki de Avrupa Parlementosu bu konuda özel olarak yetkilendirilebilir!)
4- Ortak maliye politikalarını oluşturulması için anlaşmaya varılması, prensiplerinin ortaya konulması, vergi ve muhasebe denkliğinin sağlanması, ortak kontrol ve denetleme mekanizmasının kurulması…
Bunlar yapılmadığı takdirde; her ne adım atılırsa atılsın AB bu işin içinden çıkamayacak, piyasaların elinde oyuncak olmaktan kurtulamayacak. Yapılacak en büyük hata da yine piyasalara para vermek olacaktır. İşin en acı yanı ne biliyor musunuz? Ne Papandreu ve Berlusconi’nin yerine gelecek “zayıf/kukla” hükümetler ne de varolan hükümetler bunu çözebilir.
Bu sorunu bundan böyle yepyeni isimler, yepyeni söylemlerle çözebilirler!