BDDK’nın son aldığı kararların yanlış olduÄŸunu söylemiyorum. Vurguladığım, etkiyi arttırıcı bir karar almamış olması.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) son kararları üzerine son üç gün içinde çok sayıda haber ve yorum çıktı. Alınan kararlar, taşıt ve konut kredileri dışında kalan tüketici kredilerine ve kiralama işlemlerine ilişkin. Bu kararlarla birlikte söz konusu kredilerin faiz oranlarında bir miktar artış olacağı, bu artışın da kredi talebinin artış hızını olumsuz yönde etkileyerek (arzulandığı gibi) kredi genişlemesini sınırlayacağı belirtiliyor. Bu iddiaların ne ölçüde geçerli oldukları başka bir yazı konusu.
Dikkat ederseniz MB’nin daha önce aldığı kararlar ile BDDK’nın söz konusu kararlarının temel amaçları aynı: Kararlar, kredi arzındaki hızlı artışı biraz olsun yavaşlatmayı amaçlıyor. Benim zihnimin takıldığı nokta ise farklı. Bugün, asıl olarak, BDDK kararlarını Merkez Bankası (MB) ile koordinasyon açısından ele almak istiyorum. Açayım.
MB’nin kararlarının bugüne kadar etkili olmamasının temel nedenini hatırlayın: Uygulanan enflasyon hedeflemesi rejimi çerçevesinde MB’nin belirlediği politika faizinin bir anlamı olması için MB, bankaların kendisinden talep ettikleri kısa vadeli (haftalık) krediyi bankalara vermek zorundaydı. Aksi halde, kısa vadeli para piyasasında bankaların arz ve talepleri sonucunda oluşan faiz, politika faizinden önemli ölçüde sapabilirdi. Bu sapma süreklilik kazanırsa da politika faizi anlamını yitirirdi. Farklı bir ifadeyle, MB’nin enflasyon hedeflemesi rejimini unutması gerekirdi. Kuşkusuz enflasyon hedeflemesi rejimi tartışılabilir. Ama MB bu rejimi uyguladığını söylüyorsa, piyasadaki faizin politika faizi civarında kalması gerektiği de açık.
Bu durumda MB’nin aldığı kararların havada kalmaması için bankaların ya kendiliklerinden MB’den giderek artan miktarda kısa vadeli fon talep etmemeleri ya da BDDK’nın kararları ile bu talebin önüne geçilmesi gerekiyordu. Bugüne kadar yazdığım çok sayıda yazıda bu işin neden kendiliğinden olmayacağını anlattım: Birincisi, mevduatın vadesi çok kısa; bankalar, MB’nin el koyduğu mevduatı, MB’den kısa vadeli borçlanarak telafi ediyorlar. İkincisi, bankaların telafiye gitmelerini engellemek için, MB’ye borç almak üzere bir sonraki gelişlerinde borçlanma faizlerinin daha yüksek olması riski bulunmalı. Oysa bu durumda ya MB’nin piyasadaki faizin politika faizinden önemli ölçüde sapmasına izin vermesi ya da politika faizini arttırması gerekiyor. İlkinin sakıncasını yukarıda belirttim. İkincisi ise bankalar açısından büyük bir risk değil. İki nedenle: MB’nin el koyduğu mevduatın vadesi 50 gün. Bu süre içinde en fazla iki para politikası kurulu kararı çıkar. MB faizi ne kadar arttırabilir ki? Kaldı ki böyle bir arttırım MB’nin ‘kısa vadeli sermaye girişlerini azaltmak politikası ile ve yılbaşında enflasyonun yolunda gittiği öngörüsüyle birlikte yaptığı faiz indirimleri ile çelişir. Bu durumda top BDDK’ya geçiyordu.
Kısa vadeye ceza
MB’nin aldığı kararların bir anlamı olması için BDDK’nın alması gereken en önemli karar şu: Bankaların MB’den kısa vadeli borçlanmalarını arttırmalarını cezalandırmak. Bu yapılırsa, MB’nin zorunlu karşılık oranlarını arttırarak el koyduğu mevduatı telafi etmek üzere bankalar MB’den kısa vadeli fon talebini arttıramayacaklar. Elbette günlük işlemleri için kısa vadeli borçlanabilecekler MB’den, ama bu borç, şu anda olduğu gibi garip düzeylere çıkamayacak.
Bu yapılmadı. Dikkat ederseniz BDDK’nın son aldığı kararların yanlış olduğunu falan söylemiyorum. Kararların etkilerini de tartışmıyorum. Vurguladığım, bağımsız kurumların bağımsızlığının geleceğini sorgulatmak pahasına, koordinasyon sağlamak söylemi ile Finansal İstikrar Komitesi kurulurken, komitede yer alan bir kurumun, yine komitede yer alan diğer kurumun daha önce aldığı kararların etkisini arttırıcı bir karar almamış olması. Ha, belki de tartıştılar aralarında ve böyle bir kararın gerekli olmadığını düşündüler. O zaman da MB’nin kararlarının karşılaştığı açmaz, kararları alanlarca anlaşılmamış demektir. O kadarını bilemem.
Fatih ÖZATAY