Alacakaranlık Kuşağı isimli bir dizi vardı eskiden… Bazen kendimi orada hissediyorum. Her türlü uyarıyı yapıyorsunuz, adınız felaket tellalına çıkıyor. Sorunları dile getiriyorsunuz, kötü niyetli oluyorsunuz.
Çözüm önerileri ortaya koyuyorsunuz; işbilmez diyenler çıkıyor. Sonra sizin söylediklerinizi, iş işten geçtikten sonra bir iktidar mensubu dile getiriyor; iki gün önce size hakaretler yağdıranlar, başlıyor alkış tufanına…
Ülke bu haliyle yalakalık, iki yüzlülük ve partizanlık konusunda bir şampiyona düzenlense sanırım birinci olur.
“Dışarıya bağlı, kendi tasarrufu az olan ve sürekli dışarıdan finansman ile büyüyebilen bir ekonomik yapının çok sıhhatli olduğunu söylemek mümkün değil… Bütçedeki her bir kuruş vatandaşımızdan topladığımız vergi olduğuna göre, daha çok kamu parası harcamak demek; ya daha çok vergi toplamak ya da daha çok borç demektir.
Daha çok vergi topladığınızda bugünün vatandaşlarını bir bakıma zor durumda bırakıyorsunuz. Daha çok borçlandığınızda gelecek yılların vatandaşlarını zor durumda bırakıyorsunuz.”
Yıllardır dile getirdiğimiz bu gerçeklere ait sözler Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a ait… Araya bu tabloya rağmen Başbakan’ın hışmına uğramamak için reklamları katsa da bir ifşadır.
Tek sıkıntı Babacan tüm bu tabloyu yaratan iktidarın mensubu olmasıdır. Çünkü bunlar söylenirken, tersini iddia edip, ülkeyi bu noktaya getirenlerden biridir.
Ülkeyi borca batırmışsınız, eldekileri satmışsınız; vatandaşı tüketime yöneltmek ve buradan büyüme ile vergi toplamak için senelerce çalışmışsınız, şimdi de icraatınızın çarpıklığına dikkat çekiyorsunuz. Üstelik yine başarı nidaları atarak…
Yetmiyor; işgücü piyasasıyla ilgili reformlardan bahsediyorsunuz, ama konuştuğunuz saatlerde iktidarınız hak kayıpları ve iş cinayetlerinin birinci nedeni olan taşeronluğu yerleştirmek için adım atıyor. Üzerinden gün geçmeden Soma’dan muhtemelen yine taşeron kullanılan, belki de Suriyeli çalışanların çıkacağı maden kazası haberi geliyor.
2008’in en önemli başlığının işsizlik gerçeği olduğunu ve bunun telafi edilmesi gerektiğini söyleyen bir Başbakan Yardımcısı, önümüzdeki bunalımda başta hizmetler sektöründen işsizliğe dahil olacak yeni kurbanlardan bahsetmiyor. Daha acısı bu gerçeği bildiği halde söz etmiyor.
Ne güzel memleket… Batır; tükettir; sat; öldür sonra da çıkıp müsebbibi olduğun sorunların tespitini yap. Babacan gerçeği söylemek istiyorsa karnından konuşmayı bırakmalı.
Çünkü tablo hem vatandaşa, hem de Başbakan’a yaranmaya imkân vermeyecek ölçüde alarm veriyor. Babacan’a çağrımdır: Çıkıp yanlış yaptıklarını söylesin ve artık krizden önce neler yapmamız gerektiğini konuşalım.
‘Umudun var mı’ diye sorarsanız; ne yazık ki yok. Keza manzara kara para cenneti haline dönüşen ve kendisini çevirmek için her türlü paraya çamaşır makinesi haline gelmeyi göze alan bir iktidarın eserine aittir.
Eğer bu ülke üç ayda 6,6 milyar dolar kaynağı belirsiz paraya göbek atıyorsa ve bunun gelecekte uluslararası mahkemede başına iş açacak bir konu olduğunun farkında değilse, yine problem yaşanırken bir iktidar yetkilisi bunu dile getirene kadar beklemek zorunda kalacağız demektir. Zira ortadaki gerçek sorun, samimiyetsizlik…