Başbakan Erdoğan hafta sonunda yerel yönetimler sempozyumunda öyle sözler sarf etti ki, altına imza atmamak mümkün değil. Planlarla oynanmaması gerektiğini, tarihe sahip çıkılması zorunluluğunu, yüksek binaların şehir anlamına gelmediğini söyledi.
Şimdi uzaktan baktığınızda son derece takdir edilmesi gereken söylemler. Bir de Başbakan dönüp dolaşıp belediye başkanlarına uyarılarda bulundu. Ölü şehirler yaratıldığının da altını çizmeden edemedi.
Bu konuşma öylesine güzeldi ki, mükemmel bir vitrin tasarımı izlenimi veriyordu. Hani bazı dükkânlar vardır mükemmel mallarıyla birlikte vitrin yaparlar, ama içerideki ürünlerin neredeyse tamamı tapondur. Bir dönem İstanbul Laleli’de de benzer uygulamaları gördük.
Rusya ve benzeri birçok ülkeden gelen alıcılara gösterilen ürünler ile, teslim edilen ürünler birbirini tutmuyordu. Birinci sınıf armatür gösterip, kolinin içine hurdaları koyanları herkes hatırlayacaktır. Sonuçta bavul ticaretinin bitmesine neden olan bir süreci de tetikledi.
Şimdi gelelim konuşmanın perde arkasına ya da mükemmel dizayn edilen vitrinin, içerideki raflarda bulunan ürünlerine… Başbakan ölü şehirler yaratıldığını belirtiyor, ama bunun en önemli uygulama merkezi olan İstanbul’u neredeyse 19 senedir kendisi de dahil, partisinin yönettiğini unutuyor.
Bu nasıl bir ölü şehir yaratmak ya da şehircilik anlayışıdır ki, belediye başkanı iken üçüncü köprüyü İstanbul cinayeti olarak nitelendiren bakış açısı, Başbakan iken kaçınılmaz olarak yorumluyor.
Belediye başkanlarına planlarla oynamayın diyen Başbakan’ın belediyelerin neredeyse tüm imar yetkilerinin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tekelinde toplandığından haberi yok mu? Anayasa aykırı olarak önce TOKİ’ye ardından da bakanlığa bu yetkileri toplayan Başbakan yaptıklarından mı bihaber, yoksa dediğim gibi vitrin tasarımı mı yapıyor?
Çocukların oynayacağı yerler kalmadığından şikâyet ederken, parkların, camilerin imara açılarak üzerlerine bina dikildiğini bilmiyor mu? Bilmez olur mu? Mahalleleri sağlam evlerle dönüştürmek yerine, bizzat TOKİ öncülüğünde yaşayanları sürmek yoluyla siteler yaratıldığından ve insanların sürgün yediğinden habersiz mi?
En önemli kültürel miras olan mahalleleri dağıtan, insanlara yapılan binalarda yaşam hakkı tanımayan, borçlandıran, mesela Sulukule’de, mesela Fener, Balat, Ayvansaray’da insanların yaşamları boyunca tek birikimleri olan evlerinin ellerinden alınıp, bir TOKİ eviyle borçlandırıp, battığından ve bu nedenle intihar ettiğinden neden söz etmez?
Evler kimin oluyor? Ya alım gücü yüksek kaymak tabakanın ya da Araplar başta olmak üzere yabancıların… Yüksek binaların modern şehir anlamına gelmediğinin altını çizerken, çevresindeki müteahhitleri hiç mi görmüyor?
Diyor ki Başbakan ‘tarih size affetmez.’ Peki siz tarihi eserlere ‘çanak, çömlek’ ya da ‘ucube’ diye niteleme yaparken, müteahhitleriniz ve onların patronu TOKİ başkasını dinler mi sanıyorsunuz? Hatta dinleyebilir mi?
TOKİ’nin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ve onlardan iş alan müteahhitlerin, sizin bilginiz dışında hiçbir şey yapamadığı, kalem bile oynatamadığı cümle alem tarafından bilinirken, bu erdemli tavır ve söylem ayıp olmuyor mu?
Yapılan işler tarihi bilgiden o kadar yoksun ve özenti ki, Sulukule’yi tarihi eserleriyle birlikte yok edip, Osmanlı Villaları dikildi. Oysa bu özenti tavır, Osmanlı’da villa diye bir kavramın olmadığından da bile habersiz. Ya konak vardır ya da yalı… Ama villa yoktur… Bu zihniyet mi tarihi mirastan söz edecek?
Başbakan Erdoğan tüm yaşananları bal gibi biliyor ve iyi polis, kötü polis oyunu içerisinde kamuoyuna yönelik vitrin tasarımı yapıyor. Hem de ne tasarım? Dedim ya, sözlere baksanız altına imza atarsınız. Peki ya uygulama? Orası evlere şenlik…
Öylesine şenlik ki en iyi adamlarından Ali Ağaoğlu çıkıp, ağaç katliamına neden olan Maslak 1453 projesi için ‘devlet işi durmaz’ diyebiliyor. Adama sorarlar: Madem bu senin projen, devlet bunun neresinden? Yanıt çok belli… Tam da göbeğinde… Sonra da Başbakan çıkıp, şehircilikten, tarihten, plan tadilarından bahsediyor.
Başbakan’ı anlamak isteyenler söylemlerine değil, eylemlerine baksın. Çünkü 10 yıldır birçok kez altına imza atılacak şeyler söyleyip, memleketi canından bezdiren uygulamalar yapıyor. Ne demişler: Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz.