İlköğretimde bir sınıf… Sınıfta başkanlık seçimi yapılıyor. Çocuklardan biri 3 oy farkla kazanıyor. Kazanan, sınıfın en yaramaz olduğu düşünülen öğrencisi… İkinci olan çocuk ‘bu işte bir bit yeniği’ var diye düşünüp araştırıyor. Sonuçta kazanan öğrencinin inanılmaz vaadi ortaya çıkıyor.
‘Bana oy verirseniz Aziz (Yıldırım) Başkanı çıkaracağım.’ Çocuklardan üç tanesi de inanıp, tavrını değiştirerek bu vaat üzerine oy veriyor ve seçim sonuçlanıyor. Elbette iş burada bitmiyor. Çocuğun meyve suyu başta olmak üzere, daha sonra yerine getirmediği birçok vaatte daha bulunduğu ortaya çıkıyor. Sonuç: Çocuk, sınıf başkanı… Üstelik uygulamada da kim kendisini sinir ederse, onu tahtaya yazıyor.
Diyebilirsiniz ki bu kadar da saf olunur mu? Çocuk bile olsa böyle bir konuya nasıl inanır? İlk bakışta inanılmaz geliyor. Fakat gerçek bu… Peki Türkiye’de yaşananların, bu çocukların yaşadığından çok mu farkı var?
Mesela bu ülkede referandum yapıldı. Çalışan haklarından Ekonomik Sosyal Konsey’in toplanmasının anayasa hükmü olmasına kadar geniş bir yelpazede vaatlerde bulunan bir iktidar vardı. Aradan 1,5 yıl geçti, hukuk operasyonu dışında hangisi gerçekleşti?
Çalışan hakları iyileşti mi? Yaşanan iş kazaları ve ‘kader’ tanımlaması daha sıcaklığını Esenyurt’ta bile koruyor. Sigortasız çalışmaya razı insanlar, iş bulabiliyorsa şanslı oluyor. Çok sendika vaadine karşın sendikalar sararıyor. ESK neredeyse öncesi ve sonrasında 3 senedir toplanmıyor. Peki bu ülkede inanıp, giderek ‘evet’ oyu veren olmadı mı?
Kadına pozitif ayrımcılık anayasa hükmüne bağlandı mı? Kadın cinayetlerinin önlenememiş olmasına rağmen, çoğunluk gidip ‘evet’ demedi mi? ‘Yetmez ama evetçileri’ de unutmamak gerekir elbet. Onların oyunu da ‘darbelerden hesap soracağız’ diye toplamadılar mı? Gerçekten yargılanan herhangi bir NATO’cu komutan görüyor musunuz?
Seçimlere bakalım… Demokrasi vaatleri vardı, ortada demokratik bir gelişme var mı? Kitapların basılmadan toplatıldığı, insanların uzun tutukluluk süreleriyle yargılandığı, iktidar ile görüşleri ters düşenin bertaraf edildiği bir Türkiye yok mu?
Hukuk tartışılıyor; sağlık tartışılıyor; tüketici borçları alarm veriyor. Peki bunların tam tersi vaat edilmedi mi? Üstelik balkon konuşmalarıyla da konu bizzat Başbakan tarafından cilalanmadı mı?
Başarılı ekonomi palavrasıyla bu ülkede, kendi gerçeklerinizi kenara itip, rakamlara inanmanız istenmedi mi? Çoğunluk inanmadı mı? Bu ülkede ölüler bile seçmen kayıtlarına geçmedi mi? Bu ülkede üniversite sınavlarında kopyacılık yaşanmadı mı? Hani vaat edilen nitelikli eğitim? Tüm bunların karşılığından kömürden beyaz eşyaya, mobilyadan nakit paraya kadar ‘ulufe’ dağıtılmadı mı?
Şimdi bu gerçekler ortadayken, dönüp çocukları çok saf bulduğumuzu söylemek biraz acımasızlık olmuyor mu? Asıl sormamız gereken ‘bu çocuklar bu vaade nasıl inanır’ değil. Hep beraber haykırmamız gereken sual şu: Biz bu çocuklara ne yaptık?