Avrupa’nın Çözümü, Türkiye’nin Sorunudur

Avrupa’da banka sermayelendirmesi süreci geçici tasarruf fazlası için rekabeti arttırır, kaynakları Türkiye için pahalılandırır.

Avrupa’da bugünlerde ciddi bir tedbir almak gerekiyor. Öyle ya da böyle alınacak. Ya Avrupa Birliği kendisi sürece liderlik ederek ortadaki probleme bir sonuç bulacak. Ya da birer birer kredi değerlilik derecesi düşürülen bankalar kanalıyla kendiliğinden bir sonuç ortaya çıkacak. Her durumda, Avrupa’daki anlı şanlı bankaların kendilerine bir yerlerden sermaye katkısı bulmaları gerekecek. Gidişatın yönü ortada. Avrupa bankaları derken yalnızca Avrupa Birliği demiyorum, öyle görünüyor ki İsviçre filan bu işin dışında değil. Peki, Avrupa’daki bankalar sermayelerini güçlendirmeye başlarlarsa bu durum Türkiye’yi nasıl etkiler? Gelin bir bakalım.

Ekonomi normal değil

Dünya ekonomileri üç yıldır normal değil. Üç yıldır ekonomiler kamu kesimi tarafından değişik biçimlerde destekleniyor. Türkiye de buna dahil. Herkes kendi ekonomisinin canlı kalması için bir şeyler yapıyor. Fark nerede? Fark şurada: Bazı ülkelerde alınan tedbirler sonuç veriyor, bazılarında ise sonuç vermiyor. Neden böyle oluyor? Bazı ülkelerin ekonomilerinde, alınan tedbirlerin işe yaramasını engelleyen yapısal problemler bulunuyor. Tedbirlerin işe yaradığı yerlerde, ekonomiler yapısal hasar taşımıyor. Türkiye böyleydi. Bazı ülkelerin ekonomilerindeki yapısal hasar ise herkesi olumsuz etkileyebiliyor. Avrupa’daki yapısal problem, Amerika dahil, uygar dünyanın toparlanma sürecini olumsuz etkiliyor. Avrupa bankalarının bilançolarında taşıdığı riskler, bu bankaların iktisadi toparlanma sürecini desteklemesini engelliyor. Nasıl engelliyor? Bilançosunda sermayesine göre zaten çok risk bulunan bir banka, yeni risk almaktan kaçınıyor. O zaman da ekonominin can suyu eksik kalıyor. Ekonomide bir nevi tasarruf fazlası ortaya çıkıyor. Bu ilk nokta.

Gelelim ikinci noktaya. Burada, şimdilik, “O risk o bilançoya nasıl girdi” teorik sorusunu bırakalım. O sonranın işi. Şimdi ‘bilançosunda sermayesine göre çok risk bulunan’ bankanın felç olmasını engellemek için ne yapmak gerekir, ona bakalım. Sermaye bilinen en eski risk kontrol aracıdır. Bankanın bilançosunda sermayesine göre çok risk birikmişse ya da birikecekse bankanın sermaye tabanını güçlendirmek gerekir. Bankaya sermaye bulunur ki banka bilançosundaki riski, o sermaye katkısı içinde eritsin. Çarpışmanın hasarı sınırlı olsun. Bu da ikinci noktadır.

Peki, banka sermayelendirmesi Türkiye’yi nasıl etkiler? Türkiye’ye tarihsel olarak yüksek düzeylerde bir cari işlemler açığını finanse edebilme imkânını sağlayan, Avrupa’nın göreli ve geçici tasarruf fazlasıdır. Bankaların risk iştahsızlığı, birtakım kaynakların kısa vadeli olarak Türkiye’ye kaymasına yol açmıştır. Şimdi bu kaynaklara banka yeniden sermayelendirmesi sürecinde ve sonrasında Avrupa’da da ihtiyaç olacaktır. Bu da üçüncü noktadır.  

Fark nerede?

Gelelim Türkiye’ye. 2008 krizi başladığında, Türkiye’nin cari işlemler açığı hiç de küçük değildi. Mart 2008’de cari işlemler açığımız bugünkünden biraz daha küçüktü. Temmuz 2011 itibariyle 5.3 milyar dolar olan cari işlemler açığımız, Mart 2008 itibariyle 4.3 milyar dolardı. Burada büyük bir fark yok. Fark şurada: Mart 2008’de bu cari işlemler açığının yüzde 10’u kısa vadeli kaynaklarla finanse ediliyordu. Şimdi ise yüzde 90’ı kısa vadeli kaynaklarla karşılanıyor. Bu nedir? Bu, Türkiye’nin kırılganlığıdır. 2008’e göre, 2011’de Türkiye daha fazla kırılgandır. Bu da dördüncü noktadır.

Avrupa’da banka sermayelendirmesi süreci, geçici tasarruf fazlası için rekabeti arttırır; kaynakları, Türkiye için, mutlaka pahalılandırır. Türkiye’nin cari işlemler açığını bu düzeyde sürdürebilmesi, bu düzeyde hızlı büyüyebilmesi, kaynak maliyetlerinin bu kadar düşük olması mümkün olmaz. Bu da beşinci noktadır.

Avrupa’nın çözümü Türkiye’nin sorunu olabilir. Devam eden kur intibakı acaba tam da bunun habercisi midir?

Güven SAK

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir