Avrupa’nın Yeni Kararları

Plana daha az eleştirel yaklaşanlar bile bu planın Euro Bölgesi liderlerine sadece zaman kazandırdığını vurguluyorlar.

Euro Bölgesi liderlerinin 27 Ekim günü sabaha karşı açıkladıkları kararlara piyasaların ilk tepkisi olumlu oldu. Olumlu tepki, cuma sabahı bu yazının yazıldığı saatlerde de sürüyordu. Buna karşılık, hem piyasaların içindeki bazı oldukça tanınmış uzmanların hem de Avrupa Birliği’ndeki kriz hakkında son zamanlarda önemli değerlendirmeler yapan konunun uzmanı akademisyenlerin görüşleri piyasalar ile uyumlu değildi. Açıklanan kararlar özü itibariyle şöyle:
1. Yunanistan tahvillerinin özel ellerde olan kısmına yüzde 50’lik bir ‘saç tıraşı’ geliyor. Böylelikle Yunanistan’ın borcu azalacak. Hesaplamalar 2020’de borcun milli gelire oranının yüzde 120’ye ineceği yönünde.
2. Şimdiye kadar olan biten nedeniyle sermayeleri azalan bankaların bir de bu saç tıraşı nedeniyle sermayeleri eriyecek. Bu bankaların sermayelerinin makul bir düzeye gelmesi için 106 milyar euroya ihtiyaç olduğu hesaplanıyor. Sermayeye bu katkının öncelikle sermayedarlardan ve kendi hükümetlerinden gelmesi gerekiyor. Son çare olarak Avrupa Finansal İstikrar Fonu (EFSF) kullanılabilecek.
3. EFSF’de kalan, kullanılabilecek kaynak miktarı 250 milyar euro kadar. Bu, İtalya ve İspanya’nın borçlanma ihtiyaçları dikkate alındığında yetersiz. Bu ülkelerin ve elbette diğerlerinin birkaç yıl rahat borçlanabilmeleri ve dolayısıyla Avrupa’daki krizin yayılmaması için kalan kaynağın bir banka sermayesi gibi kullanılması planlanıyor. Bu çerçevede, kaldıraçlı iki işe soyunuluyor:
Birincisi, EFSF, yeni çıkarılacak devlet tahvillerinin yüzde 20’lik kısmına garanti verecek. Kısacası, geriye kalan kaynağın hepsi bu tür garantiler için kullanılsa, 1.25 milyar euroluk tahvil ihracına garanti verilmiş olunacak. Bu miktarın İspanya ve İtalya’nın 2013 sonuna kadar olan yeni tahvil ihraçları için yeterli olacağı düşünülüyor. Aynı zamanda, garanti sayesinde düşecek risk ile yeni tahvillerin faizlerinin de önemli ölçüde düşeceği öngörülüyor.
Ancak bu garanti, mevcut tahviller için geçerli olmadığından, onların kötü tahvil haline dönüşmemesi için şu planlanıyor: EFSF’de kalan paranın bir kısmı ve IMF’den elde edilebilecek kaynak sermaye olarak düşünüldüğünde, bu sermayeye karşılık (bir bankanın topladığı mevduat gibi) borçlanılabilecek. Mesela Çin’den. Bu borçlanma ile sağlanan ek kaynakla mevcut tahviller (ikincil piyasada) satın alınabilecek. Böylece bu tahvillerin değerlerinin düşmesi ve kötü tahvil haline dönüşmeleri engellenmiş olacak.
Plana yönelik çeşitli raporlardan ve yorumlardan derlediğim eleştiriler şöyle:
1. Yunanistan için (2020’de ulaşılacak) yüzde 120’lik bir borç oranı çok yüksek. Üstelik ‘gönüllü’ saç tıraşı görüşmeleri bankalar için bağlayıcı değil. Bankaların bir kısmı Yunanistan’ın iflas olasılığına karşı satın aldığı sigortaları devreye sokmayı tercih edebilir. Gönüllü saç tıraşı halinde bu sigortaların devreye girmesinde yasal sorunlar var oysa. Portekiz için de aynı yola gidilebileceği düşünülürse, ne olacak?
2. Bankaların sermaye ihtiyacının gerçek ihtiyacı yansıtmadığı, gerçeğin çok daha yüksek olduğu görüşleri var.
3. EFSF kaldıraçlı işlere nasıl soyunacak? Bankalar sermayelerinin oldukça üzerinde borçlanırken, bu borçlarını ödeyemez duruma düşerlerse arkalarında merkez bankalarının örtülü desteği olduğunu biliyorlar. Avrupa Merkez Bankası’nın EFSF’ye desteğine ise Almanya kamuoyu karşı çıkıyor. Böyle bir destek olmadan bu sistem nasıl çalışacak? Üçüncü ülkeler (Çin gibi) hangi koşullarla EFSF’ye borç vermeye razı olacaklar? Bir diğer eleştiri de şu: EFSF’de kalan kaynağın sadece ilk kaldıraçlı işlem için kullanılacağı varsayılsa bile, bu kaynağın İtalya ve İspanya’nın 2013 sonuna kadarki yeni tahvil ihraçlarının yüzde 20’sine garanti getirmeye yeteceği hesaplanıyorsa, 2013 sonrasında yine sorun olacağı anlamı çıkar. Piyasalar açısından, bu durumda sorun bugün var demektir.
Plana daha az eleştirel yaklaşanlar bile, henüz önemli teknik ayrıntıların belli olmadığını ve bu planın Euro Bölgesi liderlerine sadece zaman kazandırdığını özellikle vurguluyorlar. Ayrıca çoğu yorumcu temel sorunun (tek para politikası-çoklu maliye politikası) hâlâ çözüm beklediğine işaret ediyor.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir