Avrupa’da Kredi Daralması Olacak mı?

Yeni kurulan Avrupa Bankacılık Kurumu’nun yaptığı hesaba göre Avrupa’daki bankaların 106 milyar euro sermaye açıkları var.

Üçüncü çeyrekte ne kadar büyüdüğümüzü öğrenmeye az kaldı. Elbette daha önemli olan, gelecek sene büyümenin nasıl şekilleneceği. Orta Vadeli Program’daki resmi tahmin başta olmak üzere tüm tahminler büyüme oranımızın önemli ölçüde düşeceği yönünde. Büyüme oranımızın hangi düzeyde gerçekleşeceği, hatta küçülüp küçülmeyeceğimiz, Avrupa’da olacak bitecek ile yakından ilgili.
Yeni kurulan Avrupa Bankacılık Kurumu’nun (ABA) yaptığı hesaplamalar sonucunda Avrupa’daki bankaların 106 milyar euro sermaye açıkları var. Açıklarını kapatmaları için bu bankalara Haziran 2012 sonuna kadar süre tanındı. Ancak bankalara söylenen, sermayelerini 106 milyar euro arttırmaları değil, sermaye yeterlilik oranlarını yüzde 9’a çıkarmaları oldu.

Bilanço küçültülebilir 
Bu ikisinin temel farkı şu: İlkinde bankalar 106 milyar euro tutarında ek sermaye bulmak zorundalar. İkincisinde ise böyle bir zorunluluk yok. Hiç ek sermaye koymadan, salt bilançolarını küçülterek (varlıklarını azaltarak) yüzde 9’u tutturmaları mümkün. Bu ikinci olasılık bankaların açtıkları kredi miktarını keskin biçimde azaltmaları anlamına geliyor. Kredilerin risk düzeyi arttıkça bankalardan daha fazla sermaye koymaları talep ediliyor. Bir hesap şöyle: Bu bankalardaki mevcut kredi stokunun ortalama risk ağırlığı yüzde 40 olsun. Bu durumda 106 milyar euro ek sermaye koymak yerine bankalar kredi stoklarını 3 trilyon euro tutarında azaltabilirler (106’yı yüzde 9’a, çıkan rakamı da yüzde 40’a bölüyoruz). Bu tutar, Avrupa gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 10’u kadar! Sermaye gereksiniminin tümüyle bilanço küçülterek karşılanacağı varsayımı, uç bir varsayım. Bankalar ek sermaye ihtiyacının bir kısmını ortaklarından bulabilirler ya da bir kısmını dağıtılmayan kârlardan karşılayabilirler. Bunlar dikkate alınsa da hesaplar kredi stokundaki küçülmenin en az 0.5 trilyon euro olacağını gösteriyor. Kredi stokundaki küçülmenin daha fazla olabileceğine işaret edenler, temelde iki gerekçe gösteriyorlar: Birincisi, ek sermaye ihtiyacının aslında daha fazla olduğu belirtiliyor. İkincisi, Avrupa’daki bankalar bir süredir tahvil satarak fon toplamakta büyük sıkıntı yaşıyorlar. Bir hesaba göre, 2011’de vadesi gelen tahvillere yapacakları ödemelerden 144 milyar euro daha az borçlanabildiler. Farklı bir ifadeyle, bu bankalar tahvil satarak fon sağlamak bir yana, net geri ödeyici durumda oldukları için fon bulmak zorunda kaldılar. Üstelik bu durumun Mayıs 2012’den bu yana şiddetlendiği belirtiliyor. Bu yolla fon akımı Haziran-Ekim 2011 döneminde aylık ortalama 20 milyar euroya düşmüş. Oysa 2012’de vadesi gelen tahvillere yapmak zorunda oldukları ödeme 700 milyar euro. Bu nedenle de bankaların daha fazla kredi küçültmek zorunda kalacakları belirtiliyor. Bu hesaplar da 9 Aralık’taki liderler toplantısında sadece finansal birlik yolunda adım atılmasının yeterli olmadığını gösteriyor. Bu bankaları taze sermaye bulmaya zorlamak, son alternatif olarak da devletlerin sermaye koymaları gerekiyor. Bunların olması için öncelikle Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nun güçlendirilmesi ve kaynaklarının bir kısmının bankaların sermaye arttırımına –gerekirse- devletlerin katılmalarını sağlamak için kullanılmasının kabul edilmesi gerekiyor. Ek olarak bankaların ihraç ettikleri tahvillere garanti verilmesi halinde bankaların bu yolla fon toplamalarının kolaylaşacağı vurgulanıyor. Ayrıca bir başka öneri de ABA’nın bankalara 109 milyar euro ek sermaye koymalarını söylemesi ve bu işlemi mesela bir ay içinde gerçekleştirmelerini istemesi. Unutmamak gerekiyor; bir de sorunlu devletlerin hazinelerinin borçlanma sorunu var.
Kıssadan hisse: Avrupa’daki bankaların önemli miktarda kredi musluklarını kesmeleri söz konusu. Bu, bir yandan Avrupa’nın küçülmesi ve dışarıdan daha az mal satın alması, diğer yandan da bizim gibi ülkelerin Avrupalı bankalardan sağladıkları kredilerin azalması demek. 2012’de Türkiye’nin ne oranda büyüyeceğini temel olarak bu olgu belirleyecek gibi görünüyor. Ne yazık ki tasarruf oranı yetersiz ülkeler, dışarıda olan bitene çok duyarlı oluyorlar.

Yorumunuzla Bu Yazıya Katkıda Bulunun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir