Avrupa Merkez Bankası Başkanı (AMB) Mario Draghi beklenen basın toplantısını yaptı. Bu sunumdaki anlatımların deşifresini üç ana başlık, tespit ve yorum ile yapmak gerekiyor. Yalnız bir hususun altını çizerek… Basın mensuplarının sorularından anlaşılıyor ki Draghi nezdinde AMB’ye güven büyük ölçüde azılmış durumda.
Draghi’nin açıklamalarının deşifresinde ilk başlığı Avrupa ekonomisinin durumuna ayırmak gerekiyor. Büyüme hedeflerinin olumsuz olarak revize edilmesi, işsizlik probleminin artan bir sorun olarak güncelliğini koruması ve İspanyol bankaları başta olmak üzere finansal problemlere atıfta bulunulması karşımıza hayal edilenden daha kötü bir Avrupa olduğunu gösteriyor.
Düşen büyüme ve artan işsizlik, önümüzdeki süreçte en önemli pazarımız olarak niteliğini koruyan Avrupa’nın daralmaya devam edeceğini ve ihracatçı firmalarımızın büyük açmazlar yaşayacağını anlatıyor. Bu aşamada Türkiye’nin cari açığın finansmanından kapasite kullanımına ve firmaların finansman ihtiyacının şiddetlenmesine kadar uzanan bir seyirde önemli bir sorunla karşı karşıya olduğu görülüyor.
Türkiye’nin alternatif pazarlardaki kaos, kötüleşen ilişkiler ve Avrupa pazarındaki açmazlar nedeniyle hızla sıkıntıyı iç pazarında aşmaya yönelecek tedbirleri alması zorunla hale geliyor. Bunun içinde kur politikası anlayışında değişikliğe gidilmesi, Türkiye’nin ithalat cenneti olmaktan çıkarılması şart. Aksi takdirde hem Avrupalı’nın malını alır, hem de firmalarımızın kapısına hızla kilit vururuz. Zira artık iç pazardaki açığı karşılayacak bir ihracat potansiyeli gözükmüyor.
Basın toplantısının deşifresinde ikinci başlığı ise açıklanan eylem planı oluşturuyor. Burada altını çizmemiz gereken ana nokta sınırsız tahvil alım kararı… Ayrıca bunda ülkelerin not görünümünün kriter olarak alınmaması da AB’nin dağılmadan önceki son kozunu oynadığı şeklinde nitelendirilebilir.
Açıkçası alınan kararların oylamasından çıkan 1 itirazın kime ait olduğunu bilmek için müneccim olmaya gerek yok. AB ekonomisini gerek elindeki devlet tahvilleri, gerek ihracatının içindeki komşuların payı, gerekse de AB çerçevesindeki hakimiyet hayaliyle Almanya’nın sübvanse etmeye çalıştığı biliniyor.
Fakat sınırsız ve kredibiliteyi esas almayan tahvil alımları çok riskli. Böyle bir riske Almanya’nın ‘evet’ demesi de bunu ekonomik olarak kaldırması da, siyaseten iç kamuoyuna anlatması da çok zor.
Zira bu kez söz konusu olan sadece Yunanistan çapındaki bir ekonomi değil. İspanya, İtalya ve Portekiz bile diğer üyelere ihtiyaç kalmadan tek başına Almanya’yı çukurun içine çekebilir. Bu sebeple Draghi’nin eylem planının uygulamaya geçmesinin zor olduğuna ve muhtemel bir istifayla sonuçlanacağına inanıyorum.
Fakat eğer Almanya bu işe ‘tamam’ derse… İşte Draghi’nin sözlerinin belki de Almanya nezdinde temele dayandırdığı bu nokta bizi çok ilgilendiriyor. IMF’ye kapının açık tutulması ve icra kurulu kararlarına AB ile ilgili ülkelerin de katılabileceğini satır arasında söylemesi gözleri bize çeviriyor.
Eğer Almanya bu işe olur verir de, plan uygulamaya geçerse, bugünlerde elini taşın altına daha çok sokması istenen ve buna karşılık söz hakkı IMF nezdinde artırılan Türkiye risk altında demektir. Hali hazırda döviz rezervinden bankaların teminatlarına kadar, devlet ve yurtdışı bankalara ait tahvillerin ne oranda teminat olarak tutulduğu açıklanmış değil.
Ülke bu haliyle bile son derece bilinmez ve riskli bir fotoğraf verirken, bu yapı çerçevesinde Avrupa’nın çöp tahvilleri bizden ya da Türkiye’deki bankalardan çıkarsa kimse şaşırmasın. Lafın özü şu: Draghi’nin planının uygulanabilir bir tarafı da kaynağı da yok. Ama uygulanırsa, bizim için muhtemelen yandı gülüm keten helva… Son söz işadamlarımızdan ekonomi yönetimimize kadar ilgililere: Avrupa’dan uzak durun. Elinde saatli bombayla dolaşıyor.